“Şimdi biz, herkesin gözü önünde yükseklere bir bayrak çekiyoruz. Bu bayrak, proletaryanın kızıl bayrağı olacaksa, onun kızıllığını bozan bütün lekeler, ciddi ve titiz bir çabayla silinip atılmalıdır.” (İbrahim Kaypakkaya)
İbrahim Kaypakkaya’nın bu kitapta yer alan yazıları, bir bütün politik mücadelesi boyunca kaleme aldıklarıdır. Beş yıllık profesyonel devrimci faaliyetinin kuşkusuz birçok yazınsal üretimi de ağır faşizm koşullarının belirsizlik kuyusunda kaybolmuştur.
Bu kitapta özellikle Kaypakkaya’nın teorik-ideolojik-politik evrimini, değişimini, sıçramalarını takip etmek mümkündür. Zira Dünya’da ve Türkiye’de sınıf mücadelesinin oldukça çalkantılı, gelişkin ve hızlı gelişen bir evresinde Kaypakkaya’nın değişim, dönüşüm ve sıçraması da hızlı olmuştur. Marx “iç ilişki kavrandığı taktirde, mevcut şartların değişmezliğine olan inanç, bu şartların pratikte çökmesinden daha evvel çöker” derken çok haklıydı. Kaypakkaya şeylerin iç ilişkisine ve çelişkisine hâkim olduğu oranda gelişimi ve kopuşu yakalamıştır. Beş yıl gibi kısa bir dönem içinde sınıf mücadelesinin dinamikleri, Kaypakkaya’nın arayışıyla, sorgulayıcı yanıyla, bilimsel olana yatkınlığıyla, keskin gözlem ve zekasıyla, çok yönlü bakan eşsiz düşünce yapısıyla, onun inceleme ve öğrenmedeki bitmeyen iştahıyla, en ileri devrimci pratik ve teoriyi yakalama anlayışıyla birleştiğinde enternasyonal proletaryanın bayrağını Türkiye topraklarında göndere çekmesine yol açmıştır. O toplumsal ve siyasal tarihin analiz edilmesinde kopuş sağlayarak Kemalizm’e bakış açısını kökten değiştirmiştir. O, ulusların oluşumuna ve ulusal sorunlara dair bakış açısını farklılaştırarak başta Kürt ulusal meselesi ve ezilen diğer milliyetler meselesinde tüm sosyal-şoven lekelerden teorisi, pratiği ve politik tutumuyla kopuş yaşamıştır. O, ülkenin sosyal-ekonomik yapısını yeni baştan gözden geçirerek ve somut analizler eşliğinde devrimin yolu ve yöntemini teorileştirmede ve pratiğe geçirmede bir kopuş yaşamıştır.
1- Kaypakkaya’nın yazılarına bakıldığında hep en ileriyi arayan tutumu ve yaklaşımını tespit etmek mümkündür. O devrimci mücadeleye girdiği andan itibaren örgütlülükte, teoride, politik tutumda en ileriyi yakalama, onun içinde yer alma ve onu aşmaya yönelik bir anlayış içinde olmuştur. TİP’de başlayan ve TİİKP ile son noktaya gelen örgütlülük serüveni, en ileri teorik ve siyasal tutuma sahip, o dönemin içinde Marksizm’e, Leninizm’e en yakın olan hareketlerde yer alma tutumunun ifadesidir. Ancak O sınıf mücadelesinin gelişimine uyumsuz olacak ve kendi gelişiminin önünde engel olacak tüm kalıpları, dogmaları, sınırları kaldırmış ve adeta beş yıllık devrimci faaliyetinde sürekli ve keskin şekilde kendisini de yadsıyarak ilerlemeyi ve sıçramayı sağlamıştır.
O sınıf mücadelesinin kendiliğinden gerçekleşen yapısına tapınmamış, ancak ayağını bastığı zeminin o olduğunu da unutmamıştır. Lenin’in “proletaryanın kendiliğinden mücadelesi, bu mücadele güçlü bir devrimciler örgütü tarafından yürütülmediği müddetçe, gerçek bir ‘sınıf mücadelesi’ haline gelemeyecektir” (Lenin, Seçme Eserler Cilt-2, syf: 154) yaklaşımından doğru sadakatle hareket etmiştir. Bu sadakat Onu komünizmin bayrağını dalgalandıran, Onu tüm lekelerden kurtarma mücadelesine vakfeden titiz çalışmalar yapmaya sevk etmiştir. Nihayetinde 24 Nisan 1972’de Komünist Öncüyü programatik görüşler, teoriler geliştirerek ilan etmiştir.
2- 50 yıl boyunca ‘komünistlik’ adına egemenlik kuran revizyonist hareketin kasvetli, zavallı, utanç verici tablosu, güçlü devrimci dalgayla pasifizm olarak ortaya çıkarken, Kaypakkaya buradaki tablonun sadece bu kadar olmadığını ilan ediyordu. Ondan kalma tüm lekeleri temizlemeye çalışırken, bu hareketin tüm doğru bilinen yanlışlarına karşı teorik-ideolojik savaşım bayrağını da yükseltiyordu. Kaypakkaya tüm esaslı ve ana meselelere dair ortaya koyduğu cüretli ve net tutumla bir kutup yıldızı gibi ortaya çıkmayı başardı. O, böylece Türkiye Devrimci ve Komünist Hareketi’nin revizyonizmin önderliğindeki bayrağı yerine onun lekelerinden arınmış komünist öncüsünü ilan etti.
3- Kaypakkaya, Türkiye ilerici ve devrimci hareketini kendine bağlayan ve kuyruğuna takılmasını sağlayan Kemalizm’in ipliğini pazara çıkardı. Kemalizm o güne kadar tüm devrimci, ilerici, aydın, demokrat kesim tarafından istisnasız anti-emperyalist, ilerici bir hareket olarak tanımlanıyordu. Kendine Marksist-Leninist diyen anlayışlar Kemalist ideolojiyi müttefik ve dost bir güç olarak tanımlıyor, onun gerçek sınıfsal ve siyasal karakterini sınıf işbirlikçi bir tutumla karartıyordu. Kaypakkaya, Kemalizm’in anti-emperyalist değil sadece anti-işgalci olduğunu, milli burjuvazinin temsilcisi değil büyük toprak ağaları ve kompradorların temsilcisi olduğunu, demokratik değil faşist bir niteliği olduğunu tartışmaya yer vermeyecek şekilde bir açıklıkla ortaya koydu. Böylece Marksist-Leninist teoriyi, devrimci pratiği zehirleyen hastalığın panzehiri Kaypakkaya tarafından bulunmuş oldu. Kemalizm’in, işçi sınıfı ve emekçi düşmanı, iflah olmaz bir anti-komünist niteliği olduğunu teşhir etti. Başta Kürt ulusu olmak üzere ezilen diğer milliyetlere karşı akıl almaz zorbalık, baskı, kıyım politikasının icracısı, sürdürücüsü, sahiplenicisi olduğunu tespit etti. Kaypakkaya’nın bu çıkışı bir süre büyük bir sessizlik içinde boğulmaya çalışılırken daha sonra ise revizyonist ve oportünist akımların ağır saldırılarına maruz kaldı. Sosyal pratik ise bu tezlere karşı çıkan Şafak revizyonizmini karşı devrimin kucağına iterken, oportünizmi ise “Kaypakkaya’nın hakkını veren” bir mahcubiyetle kısmen geri adım atmaya zorlamıştır. Kemalizm’in sınıfsal ve siyasal niteliğine dair muğlaklık ise güncel bir sorun olarak alınan politik tutumlar da hala devam etmektedir. Faşist diktatörlüğün ideolojik, siyasal, kültürel şekillenişindeki Kemalizm’in kurucu değerlerinin özünü koruyan karakteri, egemen sınıf kliklerinin yer değişmesiyle devrimci ve ilerici cenahta çokça muğlaklaşmakta, Kemalist kliklere göz kırpan politik müttefik olarak görmeye yatkın tutumlara yol açmaktadır. Bu Kemalizm’in tarihsel, sınıfsal, siyasal özünü ve düşman kampının ana direği olduğu gerçekliğini yok sayan, güncel politikanın ayak oyunlarına, düzenbazlıklarına, kitleleri manipüle eden karakterine uyum sağlayan bir biçimde kendini göstermektedir. Kaypakkaya’nın partisi hariç bütün siyasal akımlarda bu kafa karışıklığı, muğlaklık ve yalpalama istisnasız söz konusudur. Bu sorun günceldir ve ciddi bir küçük burjuva ideolojik hastalık olarak devrimci harekette kendisini göstermektedir.
4- Kaypakkaya, çok uluslu toplumsal yapıyı ve bu bağlamda Kürt Ulusal Sorunu’nu Leninist ilkeler doğrultusunda analiz etmeyi başarmıştır. Bu temelde özellikle ulusal sorunun özü, niteliği, tam çözümü noktasında muğlaklığa yer vermeyecek şekilde güçlü teorik yaklaşımlar geliştirmiştir. Bu noktada revizyonist, oportünist ve bilumum küçük burjuva devrimci hareketlerin etkisi altında olduğu kaba ya da inceltilmiş sosyal-şovenizmden tam bir kopuşu sağlamış, komünist bakış açışını bu yönüyle de ortaya koymuştur. Kaypakkaya oldukça önemli ve tarihsel nitelikleriyle bir dizi siyasal gelişmeyi belirleyen, devrimin can alıcı bir sorununu büyük bir cüret ve açıklıkla netleştirmiştir. Ezen ulus şovenizmine o güne kadar vurulacak en ağır darbeyi, en sert çıkışı gerçekleştirmiştir. Ezen ulusun halkının özgürleşmesinin önündeki büyük bir toplumsal ve siyasal engele neşteri vurduğu gibi, ezilen ulusun özgürleşmesinin gerçek çözümünü de ortaya çıkarmıştır. Ulusal baskının sadece Kürt ulusuna değil ezilen çeşitli milliyetlere de yapıldığını vurgulayarak, aynı zamanda Ermeni, Rum, Arap vs. milletine yönelik tarihsel haksızlıklara, zulme, soykırımlara, imha ve inkara karşı da berrak bir tutum almıştır. Kaypakkaya sosyal-şovenizmle arasına çektiği kalın çizgiyi diyalektik-tarihsel materyalist bir yöntem ve proletaryanın sınıf çıkarlarına uygun bir şekilde, cüretli bir hamleyle belirginleştirmiştir.
5- Kaypakkaya, toplumsal ve siyasal tarihi, onun ekonomik ve sosyal karakterini, siyasal niteliğini herkesin anlayacağı bir sadelikle, derinlikle, çok yönlülükle tahlil etmeyi başarmıştır. Bu yaklaşım Türkiye devriminin niteliğini, izleyeceği yolu, sınıf ittifaklarını, strateji ve taktiklerini, belli başlı çelişmelerini yalın ve açık bir şekilde koymasını getirmiştir. O, Marksizm-Leninizm’e başkan Mao’nun sunduğu nitel katkıları, tüm revizyonist ve oportünist akımlarla geliştirdiği sıkı bir mücadele sonucu sahiplenmiş, yaratıcı bir tarzda ülke gerçekliğine uyarlamıştır. Modem revizyonizmle arasına çektiği çizgi Halk Savaşı’nın yaratıcı bir şekilde uygulanması, halkın üç silahı olan Parti-Ordu ve Cephe gibi sorunların açıklığa kavuşması, gerilla mücadelesi ve kızıl siyasi üsler meselesi gibi temel sorunların açıklığa kavuşmasıyla vücut bulmuştur. Türkiye devriminin niteliğini işçi sınıfı önderliğinde işçi-köylü temel ittifakı ile Demokratik Halk Devrimi ve onun özünün de toprak devrimi olduğunu belirlemiştir. Bugün Kaypakkaya’nın en çok saldırıya uğrayan tezleri bunlardır. Emperyalizme bağımlı sosyal-iktisadi yapı gerçekliği gün be gün toprak devriminin görevlerini hafifleten, feodal artıkların çözülmesine yol açan gelişmeler kaydetmektedir. Ancak sorunun özü ve esası, feodal kalıntıların silinip süpürülmesi görevidir. Bu kalıntıların kendisini yeniden üretmesini sağlayan koşullar ve iktisadi çelişkiler esasta devam etmektedir. İşçi sınıfının gelişmesi ve büyümesi, komprador kapitalizmin serpilmesi, toplumsal çelişkinin esasını ortadan kaldırmamakta, Kaypakkaya’nın bu temelde yaşanacak gelişmeleri geniş bir projeksiyondan ön görerek soruna yaklaşmış olma gerçekliğini teyit etmektedir. Zira o, oportünizmin bu gelişme eğilimi karşısında yelkenleri indireceğini, bulunduğu koşullar içinde tespit etmeyi başarmıştır. Feodal kalıntıların gün be gün çözülmesinin onun tümüyle ortadan kalkması gerekliliği ve zorunluğunu yok saymadığını açık formülasyonlarla, bilimsel bir yaklaşımla belirlemiştir. Kaypakkaya’ya komünist niteliği atfedip Onun beş temel belgesinden birkaç tanesini yok saymak, Onun özünü ve ruhunu boşaltmak anlamına gelmektedir. Kaypakkaya’nın bu ve her sorunda olduğu gibi çok yönlülüğünü, teorisinde boşluk bırakmama titizliğini, geliştirilmesi gerekenin, değişimin somut durumunu analiz eden strateji ve taktiklerde zenginleşme olduğunu, ortaya koyduğu belgenin stratejik karakterini yok saymak anlamına gelmektedir. Bu anlamda onun stratejik temele oturan programatik görüşleri sınıf mücadelesinin granitten yasaları tarafından hala doğrulanmaktadır. Ancak o stratejinin sınıf mücadelesinin gelişimine ve ortaya çıkardığı yeni çelişkilerle geliştirilmesi, değişim ve dönüşümün gerektirdiği taktik manevralarının en yaratıcı biçimde uygulanması gerçekliğini ve bu sorumluluk ve görevlerin hala Onun devamcılarının omuzlarına yüklenmiş olduğunu ortadan kaldırmaz, tam tersine doğrular.
6- Kaypakkaya, parti anlayışı, partinin inşası, partinin tarihsel rolü ve sınıfsal karakterine dair de açık ve net yaklaşımlar belirlemiştir. O Bolşevik-Maoist parti anlayışını revizyonizm ve oportünizmle mücadele ile pekiştirmiştir. Başkan Mao’nun partinin silahlı mücadele içinde gelişip yetkinleşeceğine dair yaklaşımını pratik duruşu ile sahiplenmiştir. Bu bağlamda ülkemiz koşullarında partinin inşa sürecini silahlı mücadele ile sıkı bir şekilde bağlamıştır. Partinin işçi sınıfının partisi olduğu, onun sınıfsal çıkarlarına zarar getirecek her türlü sınıf işbirlikçi yaklaşımlara karşı ilkesel bir konumlanış içinde olması gerektiğini yazılarında ustalıkla sergilemiştir. Parti çizgisine, onun sınıfsal niteliğine, amaç ve hedeflerine zarar verecek, ideolojik olarak onu zayıf düşürecek “taktik” adı altındaki politikalara kapılarını kapatmıştır. O her şeyden önce partinin tarihsel rolünün kazanılması, onun silikleştirilmemesi, öncü ve önder rolünün kaybedilmemesi gerektiğine işaret etmiştir. Şafak revizyonistlerinin bu anlamda önderlik rolünü silikleştiren parti anlayışına karşı isyan bayrağını dalgalandırmıştır. İşçi sınıfı dışındaki diğer devrimden çıkarı olan sınıflara ve onları temsil eden siyasal anlayışlara önderlik etmeye yetenekli bir partiyi şart koşmuştur. Partiyi bu sınıfların çıkarlarına hizmete koşan, bu sınıfların siyasal temsilcilerine biat etmeye zorlayan ve kendi kızıl rengini, devrimdeki öncü rolünü Demokratik Halk Devrimi, sosyalizm ve oradan komünizme taşıyacak niteliklerini aşındıracak her girişime ve tutuma kapılarını sıkı bir şekilde kapatmayı, tartışmaya mahal vermeyecek biçimde belirginleştirmiştir.
Kaypakkaya, parti içi iki çizgi mücadelesi, partinin gelişim dinamikleri, irade ve eylem birliğini sağlayacak demir disiplinli proleter demokrasi anlayışını enternasyonal proletaryanın ustalarından ve deneyimlerinden sentezleyerek Bolşevik-Maoist parti anlayışını sahiplenmiştir.
7- Kaypakkaya, parti içinde ve dışında ideolojik mücadelede açık, kesin ve ilkelidir. O belirlenmiş ilkeler ve kurallara uygun olarak her durumda açık bir mücadeleyi benimser. Bu bağlamda keskin bir kılıç gibidir. Revizyonizme, oportünizme, tasfiyeciliğe karşı mücadelede onu karakterize eden yönlerden birincisi; sınıfsallığıdır, İkincisi; açık ve net oluşudur. O genellemelerden, toptancılıktan, adressiz mücadele yürütmekten kaçınmıştır. Tüm siyasal sorunları, sapmaları sınıfsal nitelikleriyle ortaya koyar. O sınıfsal niteliğin siyasal ve ideolojik yansımalarını belirginleştirir ve kesin bir şekilde mücadeleye girişir. Yine bu ideolojik mücadelesinde onun duygusallığa, adresi belirsiz boş genellemelere, kapalı kapıcılığa, dedikoduya, akımın ve akıntının gücünün ve etkisinin ne olduğuna yer yoktur. O, işçi sınıfına ezilen halk yığınlarına açık ve net bir şekilde etkisinde kaldığı her türlü sapmaları hedef haline getirmekten yanadır. Bunu da en olanaklı biçimiyle sade, net ve isim belirterek yapmayı savunur. Çalışmalarında, faaliyetlerinde bu noktada yaşanan muğlaklıkların halkı yanlış şekillendirdiği, ileri kitleye doğru bilinci vermekten uzaklaştığı, halka güvensizliğe dayandığı ve gelişimi kösteklediğini belirler. Bu temelde açık yapılan mücadelenin ilerlettiğini, geliştirmesi ve halka güven tesis etmesi vurgusunu altını çizerek yapar. O bu noktada tam bir Marksist-Leninist-Maoist’tir. Halk güçleri arasındaki güven ilişkisinin, müttefik güçlerle doğru temelde birleşmenin bu biçimde olacağını kesin bir şekilde kavrayışa dönüştürmüştür. Kendi siyasi çizgisini anlatmada yaşanan tutukluğun sınıfsal bir güvensizlikten beslendiğinin bilincindedir Kaypakkaya. O, partisini bu temel duruş üzerinde inşa etmiş, güçlü ve ikna edici teorik-ideolojik yaklaşımını bu tutumuyla şekillendirmiştir. Hiç kuşku yok ki günümüzde, ayrışma ve farklılaşma noktalarını silikleştiren; doğru temelde birleşmenin kesin ve net ayrım çizgilerini belirlemekle mümkün olacağını göz ardı eden bir iklim ve eğilim hakimdir. Bu hiç kuşkusuz, küçük burjuvazinin liberal ve sağcı tutumunun, sınıf işbirlikçi karakterinin tezahürüdür. Bu bir siyasal eğilim olarak karakter kazanmıştır. Ayrım noktalarını koymaktan korkan, bunun esas olduğunu gözden kaçıran anlayış hiç kuşkusuz toplumun sınıflara ayrışma, toplumsal devrimin temel dinamiğinin bu ayrışmaya dayandığını unutan bir ideolojik bakıştan beslenmektedir. Lenin yoldaşın belirttiği gibi sınıfların varlık temelini belirleyen öğenin yeniden emek olduğunu koyan, sadece emeğin toplumsal biçimi, emeğin toplumsal yapısı ya da bir başka deyişle: toplumsal emeğe katılımlarına göre insanlar arasındaki ilişkiler olduğunu unutan bir yaklaşım bugün devrimci ve ilerici hareketlerde güçlü bir beslenme kaynağıdır. Buna uygun yapılmayan tahliller Lenin yoldaşın deyimiyle “Vülger Sosyalizmi”ni aşamaz. Bu durum bugün birleşme üzerine ve sömürüye karşı mücadele üzerine içi boşaltılmış bir retorik geliştirmeye vardırmıştır. Kaypakkaya bu anlayışların ve yaklaşımların panzehiridir.
8- Kaypakkaya’yı anlamak bugün için tasfiyeci yaklaşımlara karşı kesin ve net tutumlar almaktan geçmektedir. Kaypakkaya’nın partisinde tasfiyecilik ise esasta Kaypakkaya’nın teorik bütünlüğüne, komünist çizgisine, ideolojik berraklığına, parti anlayışına, proletaryanın önder rolüne biçtiği misyona yönelen bir nitelikle açığa çıkmaktadır. Tasfiyecilik geçmişten vazgeçme, parti anlayışından geri adım atma, partiyi temsil ettiği sınıfının ideolojik-politik tutumundan vazgeçirme ve Kaypakkaya’nın çizgisinden koparma olarak tarif etmek gerekir. Bu bağlamda partide tasfiyeciliğin ilk hedefi “dogmatiklik”, “Kaypakkaya’nın yenilenmesi ve aşılması”, “teorisinin güncele denk gelmemesi” şeklinde retorikleşmektedir. 1976 Koordinasyon Komitesi’nin tasfiyeci karakteri Kaypakkaya’ya yönelmiştir ilk etapta. 1981 Bolşevik Partizan yine aynı şekilde Kaypakkaya’nın reddedilmesine odaklanmıştır. 1987 DABK ve 1994 darbeciliği Kaypakkaya’nın parti anlayışına ve çizgisinden sapan sol çıkışla kendini gerçekleştirmiştir ve nihayet evrildiği nokta sağ-tasfiyecilikle Kaypakkaya’nın reddedilmesi olmuştur. Ve 2016, sağ-tasfiyeci hizip partinin önderliğini silikleştiren, Kaypakkaya’nın Parti-Ordu ve Cephe anlayışını yerle bir eden, parti içi iki çizgi mücadelesini yadsıyan ve Kaypakkaya’nın temel tezlerini deformasyona uğratan, ideolojik-politik tavır ve tutumlarında sınıf işbirlikçiliği ve uzlaşmacılığı kutsayıp reformizme koşar adım ilerleyen bir rotayı benimsemiştir. Bu hareketlerin ve ayrışmaların tasfiyeci niteliği, özgülde bu şekilde kendini gerçekleştirmektedir. Ve hedefi Kaypakkaya’nın inkarı üzerine kuruludur. Kuşkusuz partide özgünleşen bu tasfiyeciliğin evrensel karakteri, özellikleri ve beslenme kaynakları vardır. Bugün için tasfiyeciliğin beslendiği kaynak, liberal burjuva akımların sınıf mücadelesine, sınıf ayrımlarına dayalı hareketlerin çağın gerisinde kaldığı yönlü etkili fikir ve ideolojileridir. Bu sosyalizmin öldüğü fikriyatıyla birlikte, komünist iddia ve tutumun aşındırılması, doğru çizginin kitlelerde karşılık bulup bulmaması, hareketin her şey amacın hiçbir şey olduğu revizyonist yaklaşımın güncellenmesidir. Her başarılı olanın doğru olduğu, her başarısız olanın ise yanlışlığı ve başarı kazanana “öykünmeciliğin” veya ona yedeklenmenin temel tutum haline getirildiği bir güçlü akımdır bu. Hiç kuşkusuz bu akım, tüm devrimci ve komünistleri etkisi altına alan bir yansıma bulmuştur. Bu bağlamda uzlaşmacılığın temel gelişim dinamiği, çatışmanın ise tali olduğu bir düşünsel, felsefi yaklaşımdan gıdasını almaktadır. Siyasal izdüşümü reformizm, ideolojik kaynağı sınıf uzlaşmacılığı, felsefi temeli idealizmdir. Bu dünya ölçeğinde etkili olan bir akımdır. Bu akım kuşkusuz Kaypakkaya’nın partisinde, Kaypakkaya’yı reddedip onu kendine dayanak yapan bir tasfiyecilik şekline bürünmüştür.
İbrahim Kaypakkaya bütünlüklü bir komünist önderdir. O, Türk-Kürt ve çeşitli milliyetlerden emekçi halkın gelişen ve büyüyen sınıf kavgasının içinde yetişmiş, olgunlaşmış ve serpilmiştir. O, Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı çepeçevre saran ideolojik cüretinin bir ürünüdür. Kaypakkaya özellikle BPKD’nin sosyalizmde sınıf mücadelesi anlayışının ve sosyalist bir devlette iktidarı ele geçiren Kapitalist Yolcu Modern Revisyonist Buıjuvazi’ye karşı proletaryanın iktidar mücadelesine tutuşarak bir siyasal ve sosyal devrim hamlesinin, tarihin şahit olmadığı bir hamlenin, değiştirici-dönüştürücü, ufuk açıcı tüm etkisine girmiş, onu yüksek bir bilinçle kavrayışa dönüştürmüş, bu kavrayışı kendi özgülündeki sınıf mücadelesi gerçekliğine uyarlamış bir önderdir. Bu düşünüş ve yaklaşım tüm tabulara yönelmeyi, bugünü anlayarak geçmişe bakmanın ve doğruya ulaşmanın tüm gereklerini ve ihtiyaçlarını edinmeyi ona sağlamıştır. Kaypakkaya, enternasyonal proletaryanın deneyimlerinden beslenerek dar deneyciliğe prim vermeyen bir komünisttir. O Marksizm-Leninizm-Maoizm’i kuşanmış genç bir beyin, bilge bir teorisyen, çok yönlü düşünen bir proleter aydın, tepeden tırnağa cüreti kuşanmış korkusuz bir devrimci, sınıf düşmanlarını belirginleştirmiş ve 90 gün işkencelerde onlara tek bir sırrını vermeyen, son nefesinde dahi sınıf mücadelesinin ve partisinin sorunlarına kafa yoran bir komünist önder, kendi tarihsel rolünü işçi sınıfının tarihsel gereksinimleri ile birleştirmiş büyük bir enternasyonalisttir.
Onun fikirleri ve teorileri sadece yazılı hale gelmiş bir ölü metin değildir. Onun yazınsal metinleri devrimci bir ruh, komünist bir hamle, geleceğe umutla bakan, geçmişi korkusuzca çözümleyen, anı kavrayan güncel bir rehber, bir kutup yıldızıdır. Kaypakkaya’nın Bütün Yazıları’nın yeni basımını, Onu ideolojik-teorik-örgütsel-politik bütünlüğü içinde kavrayan ellerde gerçekleşmesi, Kaypakkaya’nın bu kanalda okuyucu ile buluşması bizim oluşan yeni ayrışma koşullarında kaçamayacağımız bir görevdi. Şimdi Kaypakkaya’yı bütünlüklü olarak okumak, değişimini ve kopuşunun izlerini takip etmek, Onun yöntemini ısrarla anlamak, temel teorik düşüncelerini derinlemesine kavramak görevi vardır. Bu kitabı belirlenmiş bu amaç ve hedefle okuyucu ile yeniden buluşturuyoruz.
Umut Yayımcılık
Mayıs 2018″