Partizan Dergisi’nin 94. sayısı çıktı. Felsefi tartışmalar ve polemik ağırlıklı yazılardan oluşan Partizan Dergisi’nin yeni sayısına Umut Yayımcılık büroları, Mephisto ve Ankara İlhan İlhan kitabevlerinden ulaşabilirsiniz.
Derginin sunu yazısı şu şekilde:
“Tüm dünyada pandeminin daha da hızlandırdığı ekonomik ve siyasi bunalım derinleşmeye devam ediyor. Bu bunalımı dünya çapında hegemonya mücadelesi ve her bir ülkenin kendi iç hâkimiyet süreci bakımından gözlemlemek mümkün. Bugün ağırlıkla egemen sınıflar cephesinden tartışılan gelişmelerin halkın içerisinde bulunduğu koşullar ve onlarca ülkede sokakları dolduran milyonlarla ilişkisi ise genelde göz ardı edilen asıl ögeyi oluşturuyor. Gelişmelerin hâkim sınıflar penceresinden tartışılması, siyasi çözümlere dair çizgi ve önerilerin de yine hâkim sınıflarda yani sistem içerisinde aranması gibi bir yanlışa kapı aralıyor. Bu yanlış, dünya çapındaki faşizm tartışmalarında, ABD seçimleri özelinde ise Biden destekçiliğinde rahatlıkla görülebiliyor. Ülkemizde de benzer bir biçimde, dümenin başındaki gerici kliklere karşı muhalefetteki gerici kliklerin desteklenmesi için birçok kanaldan işçi sınıfına, halka, demokratlara, devrimcilere ve ezilen Kürt ulusuna “öğüt” veriliyor.
Sistemin çelişkileri, ona asıl niteliğini kazandıran sınıfsal çelişkiler üzerine dayandırılmadığı içindir ki ortaya atılan birçok öneri sistem sınırlarını aşamıyor. Toplumsal çelişkilerde -açık ya da gizli bir biçimde- egemen sınıfların belli kesimlerine ‘özne’ misyonu biçiliyor ve bununla bağlantılı olarak devrim ve iktidar sorununu içermeyen ideolojilerin gelişimi için özel bir çaba harcanıyor. Krizlerine paralel her geçen gün baskı mekanizmalarını yoğunlaştıran egemenlerin halka dönük ideolojik saldırılarının yoğunlaşması, kendi sınıf çıkarları bakımından anlaşılır bir durumdur. ‘Anlaşılır olmayan’ ise devrimci-demokratik birçok hareketin bu ideolojik saldırılarla uyumlu bir yönelime girmesidir. Doğaldır ki bu tablo, komünistlere, örgütsel yetersizliklere rağmen devrimci iddia ve savaşı geliştirme; ideolojik mücadeleyi derinleştirme görevi yüklemektedir. Ve yine doğaldır ki komünistler, halk savaşındaki ısrarlarıyla faşist devletin yoğun saldırılarına maruz kalmakta ve ağır bedeller ödeyerek yol almaktadır.
Dergimizin yeni sayısını bu koşullar içerisinde hazırladık ve ideolojik tartışmaları daha da derinleştireceğine inandığımız felsefi konulara yer verdik. “Ancak Devrim Bilinciyle Yoğrulmuş Yürüyüş Engellenemez!” isimli başyazımızda en az konu edilen devrim olgusunu, savaşma bilincindeki gerilikleri ve sağa kayan ‘sol’u tartışarak var olan koşulları tersine çevirme olanaklarını irdelemeye çalıştık.
“İki Çizgi Mücadelesi Üzerine Bir Tartışma” başlıklı yazımızda, Ferhat Ali’nin “Tarihsel Teorik Temelleriyle İki Çizgi Mücadelesi” adlı kitabına getirdiğimiz eleştiriler vesilesiyle komünist partilerin gelişim yasası olan iki çizgi mücadelesini teorik ve felsefi temelleriyle birlikte ortaya koymaya çalıştık. Bunu yaparken Marksizm-Leninizmin ve özellikle Maoizmin konuya dair teorisine paralel; “birin ikiye bölünmesi” ve “komünist çizgi” üzerinde durarak yüzeysel kavranan teoriyi kendi diyalektiği içerisinde açımlamaya gayret ettik.
Bu sayımızdaki felsefi tartışmalarımızın bir diğer ayağını ise “Maoizm İçin Mao’nun Felsefi Katkıları Olmazsa Olmazdır” başlıklı yazımız oluşturdu. Yazımızda M. Ali Eser’in “Tarihsel Çıkışına Tersleşmede Örgüt Öyküsü TKP/ML” adlı kitabında “Felsefi Temel” olarak adlandırdığı bölümden yola çıksak da diyalektiğin temel yasası olan “çelişki yasası”nı başka bir ifadeyle “karşıtların birliği ve mücadelesi”ni daha derinlikli kavramaya yoğunlaştık. Bunu yaparken diyalektiğin kategorileri bağlamında Mao’nun yanlışlığını ortaya koyduğu “yadsımanın yadsınması”na dayalı felsefi teorilerin; Maoizmin, Marksist-Leninist felsefeye katkılarını nasıl silikleştirdiğini ve onu “ikinin birleşip bir olması” tezine indirgediğini ortaya koyduk. Felsefi içerikli bu yazılarımızın ideolojik bir mücadelenin parçası olduğunu ve esasta komünist çizgiye; onun gerçekleştirilmesine odaklandığını vurgulamalıyız. Bu bakımdan hem teorik düzlemde hem de siyasi düzlemde önemli tartışmalara kapı aralayacağını umuyoruz.
Son olarak “Revizyonizmin İbrahim’le Bitmeyen Sınavı” başlıklı yazımızda, birçok politik hareket ve kişi nezdinde özellikle Mayıs 2020’de yoğunlaştırılan “Kaypakkaya tartışmaları”na yer verdik. İbrahim Kaypakkaya, temsil ettiği çizgi ve kurucusu olduğu komünist hareket özgülünde birçok yazı ve görüş ortaya konmuş olmakla birlikte, biz Ş. Atakan’ın 6 Mayıs 2020’de yayımlanan “Hayaller ve Gerçekler” başlıklı yazısına cevap vermeyi yeterli gördük. İbrahim savunusu adı altında tam da İbrahim’i, MLM’yi ve komünist hareketi hedef alan argümanları çürütürken İbrahim kavrayışımızı geliştirmeye, onu bütünlüklü bir biçimde kavramaya ise özel önem gösterdik.
Dergimizin bu sayısı polemik ağırlıklı yazılardan oluşmaktadır. Bunun Marksizm-Leninizm-Maoizmin ruhuna ve dönemin sorunlarına uygun olduğunu düşünüyoruz. Ele alınan konuların araştırma-inceleme çabasına ve verimli tartışmalara vesile olmasını umuyor, bir sonraki sayımızda buluşmak umuduyla iyi okumalar diliyoruz.”