Kitle Örgütleri anlayışımız ve Önderlik Meselesi – 1
Kitle örgütleri halk kitlelerinin ve özellikle de işçi sınıfının sömürücü sınıflara karşı mücadele süresince yarattığı direniş odaklarıdır. Bu direniş odaklarının varlığına olanak sağlayan şey sömürücü sınıflarının sürekli ve kaçınılmaz saldırıları olmuştur. Kapitalistlerin işçi sınıfını sömürmek üzere ona dayattığı üretim biçimi, yaşama tarzı, İşçi sınıfının, haklarını korumak üzere mücadelesini ve bu mücadele de örgütlenmesini getirmiştir. Ekonomik alandaki mücadelenin bir ürünü olmaları nedeniyle mesleki temelde oluşmuş bu örgütler, başlangıçta siyasal bir hedef gitmemişlerdir. Kurulduktan aşamadaki koşullara uygun kimi basit taleplerle işçiler patronlara karşı bir araya gelmiş ve taleplerini, örgütlenmelerini, sınıf olma bilinçlerini sürekli geliştirmişlerdir. İlk zamanlarda gizli ya da yan-gizli olmalarına karşın, mücadeleler sonucunda bu örgütler işçi sınıfının meşru, yasal örgütleri haline gelmişlerdir. Sonuçta, kitle örgütleri işçi sınıfının mücadeleleri sonucunda kitleler için meşru mücadele alanları, temel hakların savunulacağı mevziler, karşı çıkılamaz yasal örgütlenmeleri haline geldiler. Farlı kesimlerden, farklı sorunlar ve talepler uğruna bir çok türden kitle örgütü zamanla sosyal yaşamdaki yerlerini aldılar. Ama sendikalar her zaman ekonomik ve politik mücadelenin daha fazla iç içe geçtiği işçi sınıfının proleter karakterine uygun olarak sınıf mücadelesinin başat kitle örgütleri olma özelliklerini korumuşlardır. Kitle örgütü ruhunu, özelliklerini her zaman korumuşlardır. Bunun nedeni işçi sendikalarının gerçek anlamda kitle örgütü özelliklerini taşımasından ileri gelir.
Burjuvaziye karşı devrimci proletaryanın yürüttüğü mücadele bir veya birkaç alanla sınırlı değildir; tersine, yaşama ilişkin tüm alanlardadır ve böyle olmak zorundadır. Bu zorunluluğu oluşturan koşullar ve yöntemler ise, her problemin, ancak kendi koşulları içinde çözülebilmesiyken, gerçekleştirilmesi düşünülen çalışmanın da yine kendi bütünlüğü ve zemini üstünde olması gerçekliğidir
Örneğin demokratik kitle örgütlerinden biri olan işçi sendikalarını ele alalım. Bunlar işçi sınıfının ekonomik ve demokratik hakları için mücadele ederler. Peki öyleyse, bir işçi sendikası işçi sınıfı içinde çalışma yapmadan örgütlenebilir mi?
Sınıflı bir toplumda yaşıyor olmamızdan kaynaklı olarak toplumsal ilişkilerimiz, içinde binlerce çeşit çelişkiyi (ve tabi ki çözümünü) barındırmaktadır. Bu çelişkiler “bize rağmen”, yani bizden bağımsız olarak vardır.
Lenin’in her örgütlenmenin bir gereksinimden doğduğu tespiti, tam da buraya denk düşmektedir. Lenin’in bu doğru tespitinden sonra, son derece basit bir mantıksal analize girdiğimiz zaman, örgütlenmeler bir gereksinimden dolayı (belirlenen çelişkilerin giderilmesi için) oluşturulduğuna göre, bu örgütlenmelerin de çelişkilerin (gereksinimlerin) giderilmesiyle son bulacağına ulaşırız.
Her örgütlenme bir gereksinimin ürünü olduğu için gereksinimin varlık nedenlerini, yani bizzat kendisini görmezden gelerek bir örgütlenme yaratabilir miyiz?
“Her kuruluşun örgütlenme karakteri, doğal ve kaçınılmaz olarak, bu kuruluşun faaliyetinin içeriği tarafından belirlenir.” (abç)
Lenin: Ne Yapmalı? Sayfa 107
Durum ne olursa olsun, çelişkiler var olduğu sürece örgütlenmelerin de var olacağı gerçeğinden hareket edildiği zaman, belirlenen ve çözümü için öne konulan her çelişik durum hangi boyutta değişikliğe uğruyorsa, örgütler ve onların tüzük ve programları da buna paralel olarak değişikliğe uğramak zorundadırlar. Yani çelişkide nicel bir değişiklik varsa örgütlenme ve savaşım biçiminde de nicel, eğer nitel bir değişiklik varsa örgütlenme ve savaşım biçiminde de nitel değişiklik olmak zorundadır. Çünkü eğer bir örgüt, önüne koyduğu hedeflerden birini başarmışsa, yani artık o çelişki varlığını sürdürmüyorsa ona ilişkin bir çalışmanın olması çok anlamsız ve gereksiz olur.
Bu noktada eklektizme ve küçük burjuva idealizmine kapılmamanın momentlerini Lenin`in sosyal demokrasi içerisindeki önemli ve belirleyici çizgi tartışmasında görebiliriz;
İktisadi mücadeleyi amaçlayan işçi örgütleri, sendikal örgütler olmalıdır. Her sosyal-demokrat işçi, elinden geldiği kadar bu örgütleri desteklemeli ve bunların içinde etkin olarak çalışmalıdır. Bu böyle olmakla birlikte, “sendikalarda” üyeliğe yalnız sosyal-demokratların seçilmesini istemek, elbette ki bizim çıkarımıza olan bir şey değildir; çünkü, böyle bir şey, olsa olsa, bizim yığınlar üzerindeki etkimizin kapsamını daraltır. İşverenlere ve hükümete karşı mücadele için birleşmenin gereğini anlayan her işçi, sendikalara girebilmelidir. Eğer sendikalar, hiç değilse bilinçlenmenin bu ilkel derecesine ulaşmış olan herkesi birleştirmezse, ve çok geniş örgütler olarak kurulmazsa, sendikaların asıl amacına ulaşmak olanaksızlaşır. Bu örgütler ne kadar geniş tutulursa, bunlar üzerindeki etkimiz de o ölçüde geniş olur. Bu etki, sadece iktisadi mücadelenin “kendiliğinden” gelişmesi yüzünden ileri gelmez, sosyalist sendika üyelerinin, yoldaşlarını etkilemede gösterdikleri doğrudan ve bilinçli çabadan da ileri gelir.
Lenin Ne Yapmalı, Sayfa 107
Her örgütlenme bir ihtiyacın ürünü, her mücadele biçimi ise koşulların ürünü olduğu için Lenin’in bu sözünün hem “legal” hem de illegal tüm örgütlenmeler için geçerlidir
Günümüzde ise, devrimci ve komünistlerin temel görevi kitlelerin anti-emperyalist, anti-kapitalist eğilim ve yöneliminin olduğu her alanda örgütlenme ve siyasal önderlik misyonu oluşturma temelindedir. Bu açıdan, kitle örgütlerinde devrimci faaliyeti sürdürürken perspektifimiz ileri kitlelerin örgütlenmesi olmakla beraber, sınıfsal alt – üst oluştan, siyasal iktidar hedefinin elde edilmesinden, tamamıyla sınıfsal çıkarları olan kitlelerin örgütlenmesi meselesidir.
Burada ortaya çıkan sorumuz ne yapmalıdan çok nasıl yapmalı sorusu, ve sorunu olarak somutlanmakta. Yani sorunumuz, ne yapmalıda nitelik bulan aslında nasıl yapmalı sorunudur?
Yine Stalin Yoldaş´a bu konuda Anarşizm mi? Sosyalizm mi? kitabında meselesi esas siyasal rengini veren röportajında kulak vermek durumundayız;
Neden “ekonomik, akademik ve demokratik haklar”ile sınırlıdır? Daha fazlasını yapamaz mı?
Yapamaz. Bunun fazlası reformu ya da devrimi gerektirir ki, bu görev ve yetenek demokratik kitle örgütlerinin değil, partilerin, ama özellikle de proletarya partilerinin sorumluluğu altındadır. İkinci nedeni ise Stalin yoldaş pek güzel belirtiyor:
Yapamazlar – “Çünkü bu örgütlerin amacı işçilerin durumunu kapitalizmin sınırları içinde düzeltmektir.” (abç)
Stalin: Anarşizm mi? Sosyalizm mi? s. 50
Kitle örgütleri belli bir evrede kitlelerin, yani ezilen sınıfların öz örgütlenmeleri, ekonomik, akademik ve siyasal kitle örgütleri olarak şekillenmiştir.
Birincisi Struve ile polemiğe giren Lenin ustamıza aittir.
“Dün yeterli olan, bugün yetersizdir. Belki dün, ilerici demokratik bir slogan olarak devrimin tanınmasını talep etmek yeterliydi. Bugün bu çok azdır.”
Lenin: Demokratik Devrimde Sosyal Demokrasinin İki Taktiği, s. 144
İkincisinde de Başkan Mao’dan:
“…belli bir tarihi dönemde yeni olan, başka bir tarihi dönemde eski olur.”
Mao Zedung: Kültür, Sanat ve Edebiyat Üzerine, s. 20
Öyleyse geçmişte doğru olanın bugün de doğru olacağını dogmatik bir biçimde savunmamalı, sözcüğün gerçek anlamıyla koşulların / çelişkilerin analizleriyle orantılı örgütlenme ve savaşım biçimleri saptamalı ve uygulamalıyız.
Kimliğini ve amaçlarını net olarak ortaya koymayan, kuruldukları amaca hizmet etmeyen veya amaçlarını “kendi” kitlesine yeterli ifade etmeyen veya edemeyen bütün örgütler gibi, Demokratik Kitle Örgütleri de süreç içinde ya çözülürler, ya da kuruluş bildirgelerine karşıt bir konuma savrularak doğrudan burjuvazinin yedeğine düşerler. Bundan dolayı düşüncelerini ve amaçlarını öncelikle net bir şekilde ama objektif bir analize dayalı yazılı ve sözlü olarak ifade edecek ve bütün pratiği de buna uygun olacaktır. Yani “Ne için?” kurulduğunu ve “Nerede ve nasıl hareket edecek?”ini bilmek ve bunu da kitlesine kavratmak zorundadır.
İnsanlık var olduğu sürece örgütlenmelerin de var olacağını savunan bizler, bu durumun sınıfsız toplum olan komünizmde de olacağının bilincindeyiz
Çünkü “insanlık kendi önüne, ancak çözüme bağlayabileceği sorunları koyar.”
Marks: Ekonomi Politiğin Eleştirisi’ne Katkı, Önsöz.
Demek ki tam tersini yapmalı, önümüze çözebileceğimiz sorunları koymalıyız.
Bu acidan;
Demokratik Kitle Örgütü, belirli bir ya da birkaç amacın gerçekleştirilmesinden çıkarı olan anti-faşist, anti-emperyalist ve anti-feodal nitelikteki dağınık güçlerin yan yana gelerek demokratik bir şekilde yönetildiği ve yönlendirildiği bir kitle savaşım aracıdır.
Sol Radikalizmin, politikada sağ`a savruluşu olarak saflarımızdada izine çokça rastladığımız, kitle örgütleri misyonunun çarpıtılması olarak önderlikcilik oyunları?
Dolaylı veya dolaysız olarak KP’ye bağlı olan kitle örgütleri de vardır ve bunları ileriki sayfalarımızda işlemeye çalışacağız. Ancak Parti’ye ait Kitle Örgütleri ile Parti’ye ait olmayan Kitle Örgütleri’nin bir ve aynı şey olmadığını şimdiden belirtelim.
Parti içi iki çizgi mücadelesi, kimi burjuva ve küçük-burjuva anlayışlar tarafından ya algılanamıyor, ya da bilerek çarpıtılıyor. Parti, gelecek sayfalarda “yüzeysel” olarak göreceğimiz üzere “tekke” olmadığı gibi, bir “çizgiler federasyonu” da değildir. Bu konuda enternasyonal proletaryanın ustalarının öğretilerinden anlayis olarak ifade etmemiz gereken bazi ibareler üzerinde durmak gerekmekte.
İşçi-emekçi kitle örgütleri ve bu tür örgütler içinde devrimci tarzda kitle çalışması yürütülmesi sınıf mücadelesinde son derece önemli bir yere ve role sahip bulunuyor.
Bu tür örgütleri yaratmak ve bu tür örgütlerde doğru bir çalışma yürütmek ise, devrimci strateji ve taktikleri yaşama geçirme görevinin esaslı bir parçasını oluşturmaktadır. Bu görevin üstesinden gelmeyi mümkün kılacak başarılı bir örgütlenme, ancak tarihsel gelenek, ilkeli tutum ve deneyim üzerinde yükselebilir.
İşçi sınıfının devrimci misyonuna duyulan bilimsel inanç ve bu tarihsel görevin gerçekleşmesini sağlayacak devrimci önderliğin inşası, Leninist örgüt anlayışının kilit unsurlarını teşkil eder:
Çok açıktır ki, işçi sınıfının kurtuluşu ancak kendi eseri olabilir. Ve bu eseri bir avuç öncü değil, kendilerine sömürünün ve baskının olmadığı özgür bir dünya yaratmak için mücadeleye atılan kitleler yaratabilir. Devrimci önderlik sorununun doğru kavranışı, işte bu ilkelerle bütünüyle uyum içinde olmalıdır.
Özellikle hareketimiz çeperinde ağırlıklı olarak demokratik alanda Işçi Federasyonları’nda yoldaşlarımızın tutumunda ve yine bu paralellikte açık alanda gençlik örgütlenmesinde çizgileşen bir sorun olarak ifade edecek olursak vurgulamak istediğimiz şudur ki; devrimci önderlik havada bulut gibi sınıfın üzerinde asılı duran bir varlık değildir.
Devrimci bir önderlik, sınıfın öncü unsurları arasına serpilen devrimci bilinç ve örgütlenme tohumları yeşerdiği ölçüde var edilmeye başlanabilir. Önderlik kendi varlığını, sınıfın kitlesini giderek daha geniş ve anlamlı biçimde mücadeleye çekebildiği ölçüde kanıtlayıp güçlendirebilir.
Bu bakımdan devrimci önderliğin inşası görevi, yaşamın canlı akışından kopuk, kuru ve donuk bir ilkeler manzumesine indirgenemez.
Bu devrimci görevi gerçekten ciddiye alanlar, devrimci önderlik olgusuyla işçi kitle örgütleri arasındaki ilişkiyi de mekanik değil diyalektik tarzda yorumlayabilenlerdir.
Kitle örgütlerinin gerekliliği
Mücadele sürecinde her fırsatta hatırlanıp vurgulanması gereken bir nokta var. Devrimci bir önderlik gücünü, ancak ve ancak, sınıf içinde sahip olduğu örgütlülüğünden ve bu sayede kazandığı manevi ve siyasi otoriteden alabilir.
Marksist yaklaşım bunu şart koşar ve böylece de önderliği idari dayatmacılığa indirgeyen anlayışlarla arasına kesin bir sınır çizgisi çeker. Fakat diğer yandan sorunun göz ardı edilmemesi gereken başka boyutları da vardır. Şöyle ki, tarihinin hiçbir döneminde işçi sınıfı kendiliğinden devrimci sonuçlara ulaşmamıştır ve ulaşması da mümkün değildir. Bu gerçeğin bir uzantısı olarak, devrimci önderlik de sınıfın içinden kendiliğinden ve kolayına fışkırmaz; doğru ve zahmetli bir çaba ve uzun soluklu bir mücadele neticesinde yaratılır.
Bu nitelikteki bir görevin üstesinden gelebilmek, tarihsel deneyim ışığında çizilen yolda planlı ve sabırlı bir tarzda ilerlemeyi gerektirir. Ancak, alınacak yolun kapsamını, hızını vb. belirleyen bazı nesnellikler de vardır. Bunlar da, kişilerin ve örgütlü çevrelerin iradesine bağlı olmaksızın eninde sonunda hükümlerini icra ederler. Sorunlara bu açıdan yaklaşıldığında, sınıf mücadelesinin hiçbir zaman doğrusal bir çizgi üzerinde gelişmediği, çeşitli iniş çıkışlar sergilediği görülecektir. Devrimci önderliğin inşa faaliyetini kolaylaştıran nesnel koşullar kadar, zorlaştıran nesnelliklerin de var olduğu aşikârdır. Önemli olan, zorluklardan ürkmeksizin yola devam kararlılığını sergileyebilmektir. Ve bu doğru tutumun somutlandığı başlıca noktalardan biri de, sınıfın örgütlenen öncü unsurlarının, tüm olumsuzluklara karşın sınıfın kitlesiyle bağlar kurmaya çalışması olacaktır.
İşçi sınıfının tarihsel gelişme süreci içinde sınıf pozisyonunda yaşanan dönüşümü yansıtan farklı momentler mevcuttur. Proletarya, kendiliğinden sınıf konumundan kendisi için sınıf konumuna ilerleyişi içinde ekonomik mücadele alanından siyasal mücadele alanına dek çeşitli kapsam ve biçimlerde örgütlenmeler yaratmıştır.
Sınıfın mücadele tarihi içinde biçimlenen işçi sendikaları, işçi kooperatifleri, çeşitli türden ulusal ve uluslararası işçi dayanışma veya kültür dernekleri vb. sınıfın önemli kitle örgütlerini oluştururlar. Proletaryanın devrimci mücadelesinde eşsiz bir yere sahip olan öncü parti ihtiyacı bir yana, işçilerin çeşitli mücadele alanlarında çeşitli biçim ve düzeylerde örgütlülüğünü sağlayan bu kitle örgütlerinin önemi de asla küçümsenemez ve küçümsenmemelidir.
Sınıfın öncü ve kitle örgütleri neticede farklı tip ve düzeydeki örgütlenmelerdir, ama bunlar arasında kuşkusuz diyalektik bir ilişki bulunur. Ayrıca, çeşitli işçi kitle örgütleri arasındaki farklılıkları da göz ardı etmemek önem taşır. Örneğin işçi sınıfının geleneksel ekonomik kitle örgütü olan sendikalarla, sınıfın devrimci örgütlenmesine yardımcı olmak için kurulmuş çeşitli işçi kitle örgütleri arasında pek çok açıdan önemli benzemezlikler vardır. Burada bu konu üzerinde uzun boylu durmak mümkün olmasa da, sorunun en çarpıcı boyutunu hatırlamak aydınlatıcı olacaktır….
devam edecek…
PGİ/MLM’den bir faaliyetçi