H.MERKEZİ: Elimize posta kanalı ile geçen Yetiş Yalnız’a ait bu mektubu güncelliği ve haber değeri taşıması açısından siz okurlarımızla aynen paylaşıyoruz.
“Merhaba yoldaşlar;
Sizleri kurtuluşumuzun teminatı olan partimiz önderliğindeki gerilla mücadelesinin coşkun ateşiyle selamlıyorum. Sahibi olduğumuz şafağı kendi ellerimizle sökmenin mücadelesini verdiğimiz Dersim kırsalında, yangına çevireceğimiz Vartinik kıvılcımını büyütüyor ve tepeden tepeye kitlelerin katkılarıyla, halkımızın katılımıyla sıçramasını sağlamak için silahlarımızın suskunluğunu parçalıyoruz. Her yeni alanda yaktığımız ateş etrafında düşmanın beynini tarumar eden namlularımızın zılgıtıyla halaya duruyoruz…
Nihai hedefimiz olan komünizme ulaşma yolunda Demokratik Halk Devrimi kitlelerin eseri olacağına göre, kitlelerin sürece dâhil edilmesi, örgütlenmesi ve savaştırılması görevi temel görevimizdir. Bunu düşmana karşı esas olarak uyguladığımız silahlı mücadele biçimi içinde gerçekleştirmek için küçük ama ileriye doğru, ağır ama hareketli bir tarzda atılan adımlarımız vardır. Bunlar yetersizdir ve kendi içinde eksiklikleri barındırmaktadır. Zira ileriye atılacak daha büyük adımlara ihtiyacımızın olduğu gibi, sürekliliği sağlanmış daha hızlı adımlar da atmamız gerekir.
Sorunlarımızın ve yetmezliklerimizin bilincindeyiz ve yüzleştiğimiz gerçekliğimiz bizleri duraksamayı değil, daha nitelikli hareket etmek için yapılması gerekenlere daha çok yoğunlaşmayı ve partiye, halka ve devrimci savaşımıza daha fazla bağlı olmayı gerektirmektedir. Çünkü bu süreç; inancı ve iddiayı, ısrarı ve kararlılığı içeren daha nitelikli örgütlenmelerle örülebilecek bir süreçtir. Nitekim bu başarılamadığı taktirde geriye doğru adım atmak kaçınılmaz olacak. Bu bilinçle oldukça güçlü ideolojik hesaplaşmalar neticesinde kazanımlar elde ettiğimiz Çiğdem Yılmaz ve Ferdi Karacan Eğitim ve Üslenim Kampı’nı geride bıraktık (Bu kampta, panomuzu 2009’da yurtdışında yitirdiğimiz Naciye Büyük yoldaşa atfettik).
Tam da burada; değinilebilecek birçok konunun yanında kadınların örgütlenmesi ve bununla birlikte kurtuluşlarını içeren savaşla kendi aralarındaki bağı savaşarak kurmalarını sağlamak özel bir yerde duruyor.
Buradaki “özel”lik, örgütlenmesi gereken halk saflarındaki diğer sınıf ve tabakalarla bu toplumsal katmanı karşı karşıya getirmek anlamında ifade edilen “özel bir yer” değil. Fakat göğün yarısını güneşin aydınlattığı bütünün bir parçası olarak görme konusundaki eksikliklerimizi telafi etmenin mutlaklığını ifade etmek için önemsenmesi gereken can alıcı bir sorun olduğunu görmemiz gerekir. Zira göğün yarısının örgütlenmediği yerde, güneşin aydınlık alanına bir hâkimiyetten bahsedilmesi sadece sübjektif olur. Bu durum “aydınlandığı” kanısına varan diğer yanın öz olarak aydınlığının köreldiğini ve içinde bulunduğu karanlığı görememesini beraberinde getirir.
Demek ki kadınlar örgütlenmeden erkekler kurtulamaz. Ama kadınların örgütlenmesinin gerekliliğinin içeriğine erkeklerin kurtuluşunu koymak da kendi içinde kavrayışsızlığın ipuçlarını verir. Zira kadınlar iki sebepten ötürü örgütlenmeleri ve kurtuluşlarını kendi elleriyle, Komünist Partisi’nin önderliğinde gerçekleştirmeleri gerekir. Birincisi, yaşadığımız toplumun sınıfsal karakteri içinde ezilenler içerisinde yer aldıkları için. İkincisi ise, aynı toplum içerisinde, sadece sınıfsal olarak değil, aynı zamanda katman olarak da köleleştirildiğinden dolayı; yani emekçiler cephesinde yer alan kadınların egemen sınıflarca sömürülmelerinin yanında toplumsal olarak da erkeğin kölesi haline getirilmiş olmalarıdır.
“Dünya erkeğin evi; ev ise kadının dünyası” esprisini bilinçte parçalayarak kadın-erkek eşitliği temelinde bir dünya yaratmanın yolu, bugün, iktisadi temellere dayanan politik bir alt-üst oluşu gerçekleştirmekten geçer. Ama bu dünya bugünden yaratılacağına ve “eskiyi yıkma-yeniyi kurma” birbirine kopmaz bağlarla bağlı olduğuna göre, tüm faaliyet alanlarımızda bu sorunun çözümünün gerektirdiği ideolojik-politik ve örgütsel yoğunlaşmaya şimdiden girmek gerekir.
Gerilla mücadelesi içerisinde bu, kadınların savaşa girmeleri, yetkinleşmeleri, komutanlaşmaları ve önderlikte yer almalarının politik sürecini örgütlemek anlamına gelir. Gerilla mücadelesinde bu Sefagülleşmek, Nurşenleşmek demektir. Zira 2 Şubat’ta şehit düşen Beşler, kadınların savaş içerisinde örgütlenmeleri ve ileriye çıkmalarını mücadelemizin öncelikli alanı olan savaş alanında sağlamayı hedefleyen ideolojik-politik ve örgütsel yoğunlaşmaya giren yoldaşlarımızdı. Partimizin 8. Konferansı’yla önlerine koyduğu bu misyonu tamamlamak için çalıştıkları bir süreçte şehit düştüler. Ve bu çalışma, savaş alanımızda, Parti üyesi, bölgemizin Siyasi Komiseri ve Komutanlık üyesi Sefagül yoldaş önderliğinde yürütülüyordu.
Bu çalışma sonlandırılmış değildir. Kaybımız büyük. Nedir ki boşalan mevziler dolmakta, eksik bırakılan çalışmaların tamamlanması için yoğunlaşma sürmektedir. Kırda veya şehirde, tarlada veya fabrikada, okulda veya meydanda, Türkiye’de veya Yurtdışı’nda istinasız her bir yoldaşın dişlisi olduğu bu çark dönmeye devam etmekte ve çelikleşme görevini hızlı ve güçlü dönmenin şartı olarak her birimizin önüne görev olarak koymaktadır.
2 Şubat şehitlerimiz, çelikten çarkımıza akıtılan berrak ve parlak bir sudur. Onlar; kadının özgürleşmesinin toplumun özgürleşmesiyle mümkün olabileceğine işaret eden dağ başlarındaki özgürlük kartallarımızdır. Onlar; önder Kaypakkaya yoldaşça çizilen kurtuluş yolumuza karanlığın en koyu anında emekçi kadına ve erkeğe, gence ve yaşlıya, işçiye ve köylüye, öğrenciye ve öğretmene… yani çeşitli milliyet ve inançlara mensup bütün halkımıza partimizin ışığını yansıtan beş bahar yıldızımızdır. Zira kavgamızın en ön saflarında, siperlerde ve kitle faaliyetinde beş kadın gerilla, beş partizan, partimizin beş sıra neferiydi beşler.
Son bir yıl içerisinde şehit verdiğimiz altı kadın yoldaşla birlikte parti tarihimizde şehit düşen tüm kadın yoldaşlar, kurtuluşumuzun nergis kokulu mihenk taşları ve şafağı sökeceğimiz baharın müjdecisi olan kardelen çiçekleri olarak her adımımızda anılacak ve silahlarımızın sesleriyle selamlanacaklardır. Meral’den Beşler’e taşınan özgürlük kavgamız sürüyor, sürecek…
Alanınızda yürüttüğünüz çalışmaların devrime olan katkısını bu minvalde okumak ve görmek gerekir. Yüzlerin ülkeye döndüğü, ülkede de Dersim’e, umudun yoluna döndüğü bir süreci örmek ve her bir yoldaşın soluğuyla Vartinik ateşini körüklemek hepimizin ellerindedir. Aynı denize akacak ırmakları coşturmak ve denize ulaşmak için damla damla en hırçın ırmağa sıçrayışı sağlamak Beşlerin çağrısıdır. Bu çağrıya sadece kulak vermek değil, görevlerimize sıkıca sarılıp daha fazla, daha hızlı ve daha nitelikli cevap olmanın sürecini örgütlemeliyiz. Şafakta bizleri bekleyen güneş yolumuzu şimdiden bu bilinçle aydınlatmaktadır. Halkımız bu yolda yürümenin ve başarmanın erdemine ve kudretine sahiptir.
Hepinizi bu kudretin ve erdemin açığa çıkmasının teminatı olan partimizden aldığımız inanç ve azimle selamlıyor, çalışmalarınızda başarılar diliyorum…
AHMET”