H. Merkezi: 24-28 Kasım 2016 tarihleri arasında Aliboğazı’nda şehit düşen Umut Polat (Cem)’in bir yoldaşının e-posta yolu ile bizlere göndermiş olduğu “UMUT KENDİ ÖYKÜSÜNÜ YAZDI” başlıklı yazıyı haber değeri taşıdığı için olduğu gibi paylaşıyoruz.
“Umut’um sen kendi öykünü kendin yazdın ve bizlere de bu öyküyü okuyup kendi yaşamımıza uygulamak düşüyor” vurgusu yapılan yazının tam metni şu şekilde:
“Dağların Cem’i, yüreğimizdeki Umut’umuz…
Duydum ki şehit olmuşsun. Ne yazılır böyle bir durumda, ne söylenir boğazıma oturmuş koca bir düğümle bilemiyorum. Seni anlatmalıyım diye düşündüm. Suskun, kararlı, mücadeleci kimliğini anlatmalıyım, nasıl bizim Doktorumuz oldun bunu anlatmalıyım diye düşündüm.
Güzel yürekli yoldaşım, suskun Umut’um…
Yüzünü görmeyeli, sesini duymayalı bir hayli zaman geçti. Belki birçok şey değişti. Değişmeyen tek şey adını anan insanların yüzlerindeki yarım tebessüm ve hüzün dolu, özlem dolu bakışlar. Dedim ya sen hepimizin Doktoruydun, hepimizin Umut’uydun.
Kırık gözlük çerçevenle ve kalın gözlük camlarınla dünyayı görmeye çalışırdın. Gözlüğünü çıkardığında gözlerini kısardın. Belki de sen birçoğumuzdan iyi gördün gerçekleri kırık gözlüğünle. Sen daha çok sarıldın mücadeleye.
Şu an dağların doruklarına bakan bir fotoğrafın var elimde. Sırtını yasladığın kayaya, elindeki mavzere, içindeki o kocaman yüreğe ne kadar güvendiğin, ne kadar inandığın o kadar belli ki. Evet kocaman bir yüreğin vardı. Mücadeleden kaçmazdın. Suskunluğun kolay kolay bozulmazdı. Uzun konuşmalar yapıyorsan ya çok dertliydin ya da çok sinirli. Herkese kolay kolay dert yanmazdın bilirim. Bir iki defa dertleştik seninle. Seninle dertleşen de ağzını açıp tek kelime edemezdi, sinirlendiğinde karşında duran da sana cevap veremezdi. Sinirlendiğinde, heyecanlandığında hafif kekelerdin, sesin titrerdi. Peki hala öyle miydi?
Kaç kuru ekmeği böldük yedik, kaç cadde, kaç yol yürüdük… Ben sayamadım Doktor. Kaç defa sustuk? Kaç defa susarak birbirimizi duyduk inan ki sayamadım. Kaç kere merak ettim seni, kaç gece uyuyamadım, sayamadım. Hatırlar mısın? 2008 ya da 2009 1 Mayıs’ıydı. Herkes geldi, bir sen gelmedin. Hepimiz kapıda seni bekliyorduk. Sonra sıska, cılız bedenin göründü sokağın başında. Gülümseyerek geldin. Nerede kaldın diye sorduk. Gülümsemeye devam ettin. Sonra da “Açım aa yemek var mı Ero?” dedin. Hep acıkırdın. Nereden gelirsen gel, bir iki sohbetin ardından “Yemek var mı?” derdin. Hepimize “Ero!” diye seslenirdin. Arkadaşlar seni eleştirirdi bazen “Ero” dediğin için. Birkaç gün söylemezdin yine devam ederdin söylemeye, diline pelesenk olmuş bu kelimeyi.
Bir gece uzak bir yerden dönüyorduk ve cebimizde hiç paramız yoktu. Son paramızı otobüse vermiştik. “Eviniz durağa yakın mı?” diye sordun. “İki üç sokak var” dedim. “Ben bırakayım” dedin. “E son paramızı bu otobüse verdik, daha dör t beş durak var senin inmene, gelme” dedim. “Olmaz öyle” dedin. Ben giderim diye ısrar ettim. Sen tamam diyip benimle aynı durakta indin. Sana kızdım ben de. Sonra bizde kalman için de ısrar ettim. Bu defa sen “Ben giderim” dedin. Israrlarım sonucu ona da “Tamam” dedin ve bizim apartmanın önüne geldiğimizde “Ben gidiyorum Ero” diyip arkanı dönüp gittin. Ha bu arada ne kadar inatçı ve dediğim dedik olduğunu söylemiş miydim? Kararlılığın ve inatçılığın seni sen yapıyordu belki de. Bildiğin doğruları asla terk etmedin ve kararlılıkla doğrularını savundun. İşte bunun için sen Sarıgazi’nin Doktor’uydun. O gece bize gelmemenin sebebini sonradan anladım. Gelmedin çünkü sen yoldaşlarının evlerini nasıl kulanacağını biliyordun ve ilkeli davrandın.
Bütün bunları söylüyorum ama sakın abarttığımı düşünme. Yazmadığım, kelimeleri bir araya getirip yazamadığım daha bir sürü anımız var. Şehit düştüğünü öğrendiğimiz gün ne kadar çok seni seven, sana değer veren insanın olduğunu gördüm. Küçük yaşına ve kısa yaşamına rağmen insanlarda bıraktığın etkiyi gördüm.
Demem o ki, başta da söylediğim gibi sen kendi öykünü kendin yazdın Doktor. Ben sadece seninle olan anılarımı paylaştım. Seni bir nebze de olsa tanımayanlara anlattım. Senin öykünü yazmak cüret ister. Senin öykünü yazmak yoldaşlık bilinci ister. Senin öykünü yazmak kararlılık ister. Senin öykünü yazmak inanç ister. Kısacası senin öykünü yazmak, kısacık ömrüne sığdırdıklarının devamlılığını sağlamayı ister.
Onun için Umut’um sen kendi öykünü kendin yazdın ve bizlere de bu öyküyü okuyup kendi yaşamımıza uygulamak düşüyor.
Sarıgazi’den bir yoldaşın”