Yalan ve manüpilasyonlarınızla gerçekleri karartamazsınız!
Yakın tarihimize konu olan gelişmeler daha kapsamlı değerlendirmeyi, tavır belirlemeyi hak etmektedir. Zira kolektifimiz içerisindeki sorunların özelliği kabuk değiştirmiş, çözümü küçük burjuvazinin iktidar hırsına, aceleciliğine kurban edilmiştir. Böylelikle iki çizgi mücadelesinin zemini aşındırılmış, hizip kalkışmasıyla kanalları tıkanmış, kolektifimizin süreci ve sorunları felce uğratılmıştır. Örgütsel darbeyle “tutsak” yapılamayan kolektifin çizgisinden firar edenlerle mücadelenin zemini gelinen aşamada ideolojik politik bir “düzlüğe” ulaşmıştır.
Ne ki yazının konusu küçük burjuvazinin politika yapma tarzı, devrimci sosyalist basın geleneğini “sürdürme” iddiasıyla sıraladıkları yalanlar ve kararttıkları gerçekler olacaktır.
Bir süredir tasfiyeciligin giydiği gömleğin yakasından içeriye dolanlar yeniden ayaklarının önüne dökülmektedir. Söylenen yalanların, manüpilasyonla inandırılmaya çalışılan senaryoların haddi hesabı yoktur. Kolektifin sorunlarını kendi hizip çıkarlarına hizmet eden bir zemine çekme de mahir davrananlar, her şeyi günlük politikanın konusu haline getirecek denli rotayı kaybetmiştir. Varolmanın aracına dönüştürdükleri yalan ve manüpilasyonlarını kitleler arasında yaymak neredeyse tek faaliyetleri olmuştur. Kolektifin sorunlarını ağırlaştırmak, saygınlığını ve prestijini ayaklar altına almak, ilkelerinin ve siyasi çizgisinin kolonlarına
saldırmak faaliyetlerinin ağırlıklı bölümünü oluşturmaktadır. Kolektifin sorunlarına müdahil olma düzeyleri, izledikleri pratik, devrimin ve halkın sorunlarına yaklaşımda da tüm yüzeyselliğiyle kendisini varetmektedir. Tasfiyeciliğin ve reformizmin siyasal bir ömür biçmesine izin verdikçe kimliksizleşme ve dejenerasyon da derinleşmektedir.
Ufku günlük politikayla sınırlananlar gerçekler karşısında bir hükmü bulunmayan yalanlarını kitlemize, devrimci demokrat kamuoyuna hem de en bayağı şekilde pazarlama uğraşını sürdürmektedir.
İtibar edenler ise sadece yalanlar karşısında direncini yitirenler olmaktadır.
Uzun süredir kolektifimizi meşgul eden sorunların niteliği Özgür Gelecek Gazetesi’yle ilgili gelişmelere ve sorunlara indirgenemeyecek bir özellige ve hacme sahiptir. Tasfiyeciliğin saflarımızda gelişme zemini bulması, siyasal, ideolojik ve örgütsel bir kimlige bürünmesi üzerinde durduğumuz asıl mesele olmaktadır.
Tasfiyeci hizbin karartmaya çalıştığı gerçekler tamda bu zeminde yaşam bulmaktadır. Yayın alanıyla yaşanan sorunlar tasfiyeci hizbin adli vaka gibi aksettirmeye çalıştığı, çarpıttığı ve yalanla süslediği gibi bir seyir izlememiştir. Yayın politikasında uzun süredir izlenen “içeriksizlik”, devrimci sosyalist basından “özgür basına” terfi etme çabası siyasi çizgiye, örgütsel aidiyete yabancılaşmayı beraberinde getirmiş; gelişmeler kolektifin sesini kısmaya, ahengini bozmaya kadar vardırılmıştır. Özgür Gelecek Gazetesi tasfiyeci hizbin elinde devrimci sosyalist basının yüklendiği görevlerinden kopartılmış, GYDK hizibinde temsil bulan tasfiyeciliğin kürsüsü haline getirilmiştir.
Bu sebepledir ki Özgür Gelecek kimdir? sorusuna oluşturdukları yanıt yakın tarih ve ve bugün baz alınarak cevaplanmak zorundadır. Bir süredir yüzlerine taktıkları maskenin altında kolektifin, halkın ve devrim mücadelesinin uzağında gizledikleri yüzleriyle sorunları Özgür Gelecek Gazetesi “kaynaklı” göstermeye, günlük politikanın parantezine almaya çalıştıkları sır değildir. Tasfiyeci hizbin meşrulaştırılmasında koç başı rolünü üstlenen yayın alanı devrimci sosyalist basın geleneğinin bedeller ödenerek kazanılmış bu mevzisini bir süreliğine kendisine siper etmiştir. Sorunlar Özgür Gelecek gazetesiyle ilgili gelişmelere odaklanmış, oluşturulmaya çalışılan mağduriyet ve kamuoyu aracılığıyla kolektif irade lince çağrılmıştır. Burjuva gazeteciliğine taş çıkartacak yöntemler bu dönem boyunca kayıt altına alınmış, imza atmaya takati olanlarla, toplayanlar ve bu “güzide” protesto biçimini literatüre dahil edenler tarihe not düşülmüştür.
Ne ilk “baskın” dedikleri ne de devamında yaşanan müdahaleler tasfiyeci hizbin söylediği gibi baskını ve şiddeti amaçlamamıştır. Üzerinde fırtına kopartılmaya çalışılan her gelişme kitleyi mobilize etme amacıyla mağduriyet minderine çekilmiş, politize edilmiştir. Mağduriyet zemininde politika yapmaya öykünenlerin asıl derdi ise hizbi meşrulaştırmak, kitleyi saflaştırmak amaçlı önünü açmak olmuştur.
Tafiyeci hizibin söylediğinin aksine yapmaya çalıştığımız kolektifin siyasal ve ideolojik çizgisine, örgütsel varlıgına yönelen saldırılara, ilkesel yaklaşımlar referans alınarak tavır oluşturmakla, tutum belirlenmekle sınırlıdır. Bugün de hizip kalkışmasını şiddete başvurarak bastırmak gibi kör bıçağa sarılma gafleti içerisinde değiliz. Başından itibaren söylediğimiz ve yazdığımız her şey tasfiyeci hizibin siyasal ve ideolojik karekterini açığa çıkarmaya yöneliktir. Kolektifin siyasi çizgisinin karşısına koydukları reformist çizgiye set olmaya dönük ideolojik politik mücadelemiz, yüzlerine taktıkları maskeyi indirmeye yönelik çabamız bunun kanıtı durumundadır.
“HER ŞEYİN BAŞI DÜRÜSTLÜKTÜR”
Şiddet konusunu dile pelesenk ederek mağduriyet çıkarmaya çalışanlar şiddet ve küfür diline en başından sarıldıklarını unutmuş olamaz. Ne Amed işini hayal edenler, küfür dilini yoldaşlarına yöneltenler bir sırdır, ne de homofobik hezeyanlarla LGBTİ’leri aşağılayanlar unutulmuştur.
Darbeci tasfiyeciliği kolektifin yaşamına yeniden hançer gibi saplayanlar, “baskın”, “şiddet”, “gasp” gibi değme iddialarla burjuva basının üçüncü sayfa haberlerini aratmayacak bir kampanya yürütmektedir. Asıl dert ve aksatılmayan görev yaşanan son olayda da bir kez daha kendisini ele vermiştir. Kolektifin tarihine tek ayak üzerinde yaşamaktan yorulmayanlar olarak kaydedilmeyi hak edenler son gelişen olayda da, gerçeği gizlemeyi seçmiş, masumiyet postuna bürünmeye çalışmıştır. Yazdıklarının Türkçe mealinin yanına çevirisiz küfür dilini kullanmayı da ekleyerek bu son “devrimci eylemlerini” sahiplenecek cesareti, dürüstlüğü dahi gösterememişlerdir. Söylemeliyiz ki hiç kimsenin sinkaflı küfürler karşısında sabırlı davranması, varlığımıza yönelen saldırıları sessizlikle karşılaması beklenmemelidir.
Antakya’da yaşanan olayın Avrupa’da birbirinin tekrarı açıklamalarla ne de çok ders, uyarı ve tehditlerle karşılandığı, koroya ülkeden katılanlarla da tamamına erdirildiği yeni bir perde aralanmıştır.
Kolektifin ilk defa birisine “tokat” attığı şaşkınlığıyla meseleye yaklaşanların halk arasındaki çelişkiler sarmalına dolanmaları sorunu politik arenaya çekmek istedikleri için anlaşılırdır. Ancak anlaşılır olmayan tasfiyeci hizibin kusursuzlar mertebesine yükseltilmesidir!
Hiç kimsenin ailesini ziyarete giden bir Özgür Gelecek “çalışanını” Antakya sıcağında bunaldığı için döverek cezalandırmayacağını bilmesi gerekir. Zira ne Özgür Gelecek “çalışanı” olduğu için ne de görüşmek istediği ve görüştüğü okuru ziyarete gittiği için “cezalandırılmıştır”. Özgür Gelecek “çalışanının”, “arta kalan” zamanlarda hizip çalışmasının selameti için görüştüğü okurumuz konunun asıl muhattaplarını çağırmış, taraftarlarımız konuşma ve tartışma yürütme kararıyla Özgür Gelecek “çalışanının” yanına gitmiştir. Neki hayal dünyası ve önsezisi Özgür Gelecek “çalışanına bir “komplo ve pusunun” içerisinde olduğunu hatırlatmış ve kurtulma umuduyla yol aramaya başlamıştır! Ancak ilk elden koparttığı yaygaraya daha fazla tahammül gösteremeyen ve esnaflık yapan iş yeri sahibi Özgür Gelecek “çalışanına” sonuçları ağır olacak şekilde müdahale etmiş, engelleyen yine taraftarlarımız olmuştur.
Özgür Gelecek “çalışanı” konuşma ve tartışma yürütme kararıyla yanına gidenlerin iradesine sinkaflı küfürler savurduğu için taraftarlarımızca inisiyatif ve sorumluluk üstlenilerek cezalandırılmıştır. Önceden tasarlanmış bir müdahale olmadığı gibi konuşma ve tartışma yürütme kararıyla disipline edilmiş bir irade söz konusudur. Özgür Gelecek “çalışanının” provakatif tavrı, iradeye yönelik sarf ettiği küfürler ise olayın yönünü değiştiren bir işlev görmüştür. Ne ki irademize yönelik sarf edilen sinkaflı küfürlere daha fazla sabretme ve katlanma tavrı gösteremeyişimiz bir “eksiklik” olarak yaşanmıştır!
Özgür Gelecek “çalışanı” statüsüyle kendisine ayrıcalıklı davranılmasını bekleyenler, tüm yaygarayı ve propagandayı bunun üzerinden yapanlar öncelikle dürüst davranmalı, pratiklerini ortaya koymalıdır. Bir yığın halinde duran ve hesabını vermekle sorumlu bulundukları pratiklerine sahip çıkma cesaretini göstermelidir.
Kendi payını ve pratik rolünü sorumluluk düzeyinde gizlemek, yaşananları tek taraflı propaganda etmek tasfiyeci hizibin örgütsel kültürü, siyasi ve ideolojik şekillenişi haline gelmiştir.
Böyle yaparak kendilerine bir ömür biçtiklerini bilmeliler.
Son olarak özgürce hizip faaliyeti yürütmeyi kendilerine “hak görenler”, kolektifin değerlerine, ilkelerine sınırsızca saldıranlar karşılarına hesap soran birileri çıktığında sızlanmasınlar. Yoldaşlarımızı ciddiyetten yoksun şekilde karalamayı, faaliyetimizi ve taraftarlarımızı deşifre etmeyi sürdürdükçe, dedikoduyu meslek haline getirdikçe karşılarında birileri hep olacaktır.
Bir Partizan Okuru