Şehit düşen yoldaşların arkasından yazı yazmak gerçek zor bir durum. Seni, sizi kısaca anlatmaya çalışacağım. Rıza (Ahmet Laço), 1991’de, Barbara (Sevda Yıldız) 1996’da gerillaya katılmıştı. Rıza, Karadeniz ve Dersim’de faaliyet sürdürmüş, şimdiki adı MKP olan partide çeşitli kademelerde görev almıştı. Pozvenk ve Kırmızı Dağ çatışmalarında yanındaki yoldaşlardan şehit düşenler olmuş, düşmana kayıp verdirerek, her iki çatışmada da kendisi de yara almasına rağmen çemberden çıkmıştı.
Sevda yoldaş da, 1996 yılında gerilla mücadelesine başlamış ve kısa sürede kendini geliştirmiştir. MKP’nin 2002 yılında yaptığı kongrede ideolojik, politik sorunlar nedeniyle Rıza, Barbara ve birkaç kişi daha MKP’den ayrılmışlardı. Emperyalizmin, onun işbirlikçi ve uşakları aracılığıyla dünya devrimci hareket üzerinde yoğun olarak estirdiği tasfiye sürecinden geçilen bir dönemdi. Rıza ve Barbara bu dönemde kavgada ısrarı seçtiler. O dönem bölgede MKP ve PKK gerillalarından başka yapıların gerilla faaliyeti yoktu. Rıza ve Barbara, İbrahim Kaypakkaya’nın tezlerini savunuyor ve TKP/ML ile bağlantı kurmaya çalışıyordu. Yerelde tanıdığı TKP/ML sempatizanlarına durumu aktarıyor ve bir an önce görüşme talep ediyordu. Görüşme talebi kabul edilirse kendilerinin Karadeniz’e geçeceği ve orada TKP/ML-TİKKO gerillalarını bulabileceğini belirtiyordu. Yeter ki, görüşme talebi kabul edilsin. İşte böylesi bir süreçte seninle randevu almıştık.
Yapı senin taleplerini, düşüncelerini öğrenmek istiyordu. Bunu seninle konuşmak amacıyla görüşmüştük. Sen bir yandan bölgeye yeni gelen DHKP-C gerillalarına yardım ediyor, diğer yandan irtibata geçmeye çalışıyordun. İlk görüşmemizde birçok konuyu konuşmuştuk ve kısa sürede taleplerinin yapıya iletileceğini öğrenince gözlerin sanki yuvalarından çıkacak gibi olmuştu. O zamanki söylediği şu sözlerin hiç aklımdan çıkmıyor. “Kirvem ölmek, şehit düşmek sorun değil. Sınıf mücadelesinin yasasıdır, öleceğiz de öldüreceğiz de, bu kaçınılmaz bir durum. Ancak bizim korkumuz örgütsüz olarak şehit düşmek. İşte bu beni çıldırtıyor” diyordun. Bu nedenle yapıyla bir an önce irtibata geçmek ve mücadelene örgütlü bir şekilde devam etmek istiyordun. Kısa süre sonra yapıyla bağlantın kurulmuştu. Seninle görüşülmeye başlanmış ve verdiğin özeleştiri üzerine bölgede TKP/ML-TİKKO adına hareket etmeye başlamıştın. Bu seferki tezcanlılığın TKP/ML-TİKKO gerillalarının bölgeye bir an önce girmesini sağlamaya çalışmaktı. TKP/ML yaptığı 7. Konferansta T. Kürdistanı’nda örgütlenmenin önemine vurgu yapmış, bir an önce bölgeye açılım yapacağını duyurmuştu. Sen de yaptığın görüşmelerden bunu biliyordun. Karadeniz’de faaliyet yürüttüğün için bölgeye gidip yoldaşları Dersim’e getirebileceğini her fırsatta dile getiriyordun. Bir an önce yoldaşlara kavuşmak için can atıyordunuz. Yoldaşların gelmesi gecikmişti.
O yıl barınak süreci gelip çatmıştı. Baharı dört gözle bekliyordun. Çünkü biliyordun ki, bu yıl yoldaşlar ne yapıp edip bölgeye gelecekler. Bunun ön hazırlıklarını yapmak gerektiği bilinciyle barınaktan erken çıkmıştınız. Daha birçok bölgede kar kalkmamıştı. Meşeler yaprak açmamıştı. Ama siz bölgeye gelecek yoldaşların fazla zorluk çekmemesi amacıyla TKP/ML-TİKKO adına faaliyetlerinize başlamıştınız. Bir gün Hozat köylerindeydiniz, bir gün Çiçekli’de, bir gün Pertek köylerinde, bir gün Ovacık köylerinde. Gittiğin her yerde yoğun bir tartışmaya giriyor neden TKP/ML-TİKKO’ya geçtiğini anlatıyordun. Artık örgütsüz şehit düşmek gibi bir derdin de kalmamıştı. Örgütlülüğünden diğer yoldaşlar için ne gerekiyorsa bir an önce yapmalıydın. Bunun için barınaktan erken çıkmamış mıydın? O zaman “sarıl güne sarıl saate” diyerek faaliyetlerine devam ediyordun. şehit düşmenden bir gün önceydi. Bir işin dolayısıyla bir köye yoldaşların yanına uğramıştın. İşini görür görmez ayrılmak istedin, ancak yoldaşın ısrarları sonucu biraz daha kalmak zorunda kaldınız. Bu arada diğer sempatizanların olduğu evdekileri de görmek istediniz. Barbara o ara “belki bir daha görüşemeyiz çağırın şunları da bir görelim” demişti. Evden ayrılma zamanı geldiğinde Barbara’nın içine hüzün çökmüştü. Buraya her geldiğinizde coşkuyla karşılanırdınız ve siz de coşkuluydunuz, ama o gün herkeste bir hüzün vardı. “Burada kalın” ısrarlarına rağmen Çiçekli’ye geçmeniz gerektiğini, gerekli yoldaşa söyleyerek evden çıktınız. Barbara öyle bir hüzünlü “görüşmek üzere” demişti ki uğurlayan kadınlardan birinin içine büyük bir hüzün çökmüştü. Ve ikinci gün hain bir pusuyla katledildiğinizi duyduk. Teslim ol çağrılarına karşı silahları konuşturmuştunuz. TİKKO gerillalarının sizlere devrettiği direnme mirasını sizlerden sonrakilere devrederek ölümsüzleştiniz.
Sizin şehit düşmenizin ardından kısa bir süre sonra kızıllaştırdığınız Dersim topraklarına yoldaşların adımlarını attılar. Ektiğiniz tohumlar büyüyor ve büyümeye devam edecek.
(Bir Partizan)
*Bu yazı İşçi-Köylü Gazetesi’nin 2006 tarihli 45. sayısından alınmıştır.