H.Merkezi:OHAL KHK’sıyla ihraç edilen akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça açlık grevinin 204. gününde. Açlık grevinin 76. gününde tutuklanarak Sincan Hapishanesi’ne götürülen iki eğitimcinin tutuklandığı davanın ikinci duruşması Sincan Hapishanesi yerleşkesindeki adliye binasında görülüyor.
14 Eylül’deki ilk duruşmada Nuriye ve Semih’in savunma hakları gasp edilerek, “yeterli personel yok, duruşmaya getirirsek kaçıracaklar” iddiasıyla mahkemeye getirilmemişti. Direnişçilerin, 16 avukatı ise iki gün öncesinden gözaltına alınarak savunma hakları tümden ellerinden alınmıştı.
Davanın ikinci duruşması da engellemelerle başladı. Sincan Hapishanesi’nde 80 kişilik mahkeme salonu ayarlanırken, duruşmayı izlemek için sadece 30 kişi alınacak. Sabah saatlerinde de Kurtuluş Parkı’ndan Sincan Adliyesi’ne gitmek için bekleyen otobüsler polisler tarafından bağlandı. Nuriye ve Semih’e destek vermek isteyenlerin adliyeye katılımı engellendi.
26 Eylül’de zorla hastaneye kaldırılan Nuriye Gülmen’e hastanede “kan verirsen, tahlil yaptırsan duruşmaya gidebilirsin” dayatmasında bulunulduğu öğrenilirken, Semih Özakça duruşma salonuna getirildi.
İzleyicilerin ellerinde bulunan su şişelerinin kapakları toplatıldı.
ESRA ÖZAKÇA SEMİH’E YAKLAŞTIRILMADI
Semih Özakça tekerlekli sandalye ile duruşma salonuna getirildi. Sıraya otururken zorlandığı görülen Özakça, ayağa kalktı, gülümseyerek salonu selamladı. Esra Özakça, eşi Semih’e yaklaştırılmazken, Acun Karadağ’ın elini sıkmasına izin verilmedi. Karadağ, “Bir öğretmeni ne hale getirmişler” diye seslendi.
Duruşma Nuriye Gülmen’in duruşmaya getirilmesi talebine verilen yazının okunmasıyla başladı. Numune Hastanesi, “Sanığın duruşmaya katılması sağlık açısından sakıncalıdır” diye yanıt verdiği öğrenildi.
Mahkeme heyeti üç avukat sınırlaması getirdi. Bunun üzerine Semih Özakça, “Avukat seçimi yapmayacağım. Bunu bize uygulanan zulmün parçası olarak görüyorum, bizim yüzlerce avukatımız var” diyerek yanıt verdi. Acun Karadağ da üç avukat sınırlamasını kabul etmeyerek, “Bu bir baskı ve dayatmadır, davaya katılan herkes benim avukatımdır” ifadelerini kullandı.
Av. Murat Yılmaz, avukat sınırlamasına itiraz etti. Mahkeme başkanı, 149/3 maddesini avukat sınırlamasına onay verdiği yorumu yaptıklarını söylemesi üzerine Av. Yılmaz, “Kanunsuz yorum” tepkisi gösterdi. Mahkeme avukat seçimi yapılmaması durumunda, üç avukat savunması sonrasında söz vermeyeceğini söyledi, Semih Özakça’ya söz verdi.
SEMİH ÖZAKÇA: SAVUNMA HAKKIMIZA SALDIRI VAR
Oldukça zayıfladığı görülen Özakça, “Burada savunma hakkımıza yeni bir saldırı var” diyerek konuşmasına başladı. Özakça şöyle devam etti:
“Daha önceden tutuklanan avukatlarımız var. İlk duruşmamıza iki gün kala avukatlarımız gözaltına alındı. Burada bizim savunmamız engellenmiştir. Bunun yanında 14 Eylül’de duruşmaya keyfi olarak getirilmedik. Biz açlık grevindeyiz. 14 gün daha açlık grevinde tecrit hücrelerinde işkence çektik. Şimdi burada hem bizim savunmamız engellendi. Üç avukat dayatmasını kabul etmiyorum. Burada olmayan Nuriye Gülmen zorla Numune Hastanesi’ne götürülmüştür. Neden çünkü savunması engellenmek istenmiştir.
Ezilen, sömürülen işçiler adına… Hukuk diyerek yutturulmaya çalışılarak bu dava ile hukuk katledilmesini bizzat gözlerimle gördüm. Önce yerde inim inim inledi sonra sessizce can verdi. Şimdi ise bir cinayete ancak bu kadar yakından yanıklık ediyorum.
İşime geri dönmek için başladığım açlık grevinin 75. gününde işkence ile gözaltına alındım. Adliyeye kararı beklerken işlendi cinayet. Polis amiri, savcının odasına girerek kendilerine çay söyledi ve bir saat konuştular. Cinayet böyle işlendi. Bu ülkenin halkına daha hakim karşısına çıkmadan birileri tarafından tutuklanma kararı veriliyor. Bunun adına emir büyük yerden deniyor. Sırtında afilli yargıç cübbeleri ile millet adına karar vereceksiniz. Sahi çoktan kırmadınız mı kalemimizi? Cübbelerinizle oyuna dahil edilen sizler, elinizdeki iddianame senaryo. Kimin için bu oyun? Egemenleri memnun etmek olacak yine. Mahkemelerden adalet çıkmayacağının kanıtı şu ana kadar yaşadığımız hukuksuzluk, keyfiliktir.
Kimse bu adaletsiz karşısında aman dilemeyi beklemesin. Ben yine düşündüğümü söyleyeceğim. Hükümsüz olan bu siyasi davaya karşı bir savunma olmayacak benim savunmam.
‘AKP EKMEĞİMLE BENİ TERBİYE ETMEK İSTEDİ’
Kimse bu adaletsiz karşısında aman dilemeyi beklemesin. Ben yine düşündüğümü söyleyeceğim. Hükümsüz olan bu siyasi davaya karşı bir savunma olmayacak benim savunmam. Emeğimle onurumla ekmeğimi kazanan bir öğretmendim. AKP ekmeğimle beni terbiye etmek istedi. Tarih, ekmek kavgasının tarihidir. Sömürü var olduğu sürece direnişte sürecek. Savunma yapması gereken, ufak bir açıklama bile yapmadan koltuklarında oturan AKP iktidarıdır. Onuruyla ekmeğini kazanan bir sınıf öğretmeniyken önce işimden atıldım. Bu kabullenebilir bir durum değildi. Direnmenin, karşı gelemenin her bedelini yaşadık. Ben işinden atılmış bir sınıf öğretmeniyim, köleliğe karşı mücadele eden Spartaküs’üm, firavuna karşı Musa’yım, ‘Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan’ diyen Pir Sultan Abdal’ım, ‘Yarin yanağındma gayri her şey ortaktır’ diyen Şeyh Bedrettin’im, İsrail zulmüne karşı dövüşen Filistinli’yim, dünyanın her köşesinde haksızlığa uğrayan ve mücadele eden kim varsa oyum.
Sağa sola FETÖ’cü deyip saldıran iktidar temsilcileri ,önce kendilerine baksınlar. Şimdi oturduğunuz o koltuklarda daha önce kendi siyasal düşüncelerine göre kararlar veren, şuan tutuklu olan hakimler vardı. Biz halkın aydınları olarak kamu emekçilerine yönelik bunun gibi komplo davalarına çok rastladık. Devlet kurumlarında uygulanan tek bir kural vardır o da talimatsız hareket etme yanarsın kuralıdır.”
SEMİH’TEN MAHKEME BAŞKANINA: BEN SABRETTİM, SİZ DE BİRAZ SABREDİN
Mahkeme başkanı, savunmaya müdahale etti. Başkan, iddianamedeki suçlamalara yönelik savunma yapmasını istedi. Semih ise “Ben buraya gelebilmek için çok sabrettim, siz de biraz sabredin’ yanıtını verdi.
Semih Özakça savunmasına devam etti:
“AKP iktidarı, çocuklarımızın geleceğini, onların demokratik bilimsel eğitim hakkını çalmaktadır. Eğitim alanında özelleştirme ile güvencesizleştirmenin önü açılıyor. Ayrıca performans değerlendirme sisteminin önü açılmaya çalışılıyor. Muhalif sendikaların eylemleri ‘suç’ konusu edilerek kamu emekçileri soruşturma ve ihraç tehditleri ile karşı karşıya kalıyor. AKP gibi düşünüp yaşamıyorsanız terörle iltisaklısınız. AKP’li iseniz bile iktidar yakın sendikanın seçtiği okul müdürü ile aranız iyi değilse terörle iltisaklısınız. Öğretmenlik bana ne lüks bir yasam ne de gözümün arkada kalmayacağı bir yaşam vaadediyordu. Yaşamımızı sürdürmek zorunda olduğumuz yerde her gün tank top sesleri duyuyorduk.”
Semih Özakça savunması sırasında çok yoruldu. Özakça, savunmasına verilen aradan sonra devam etti.
‘İKİ KİŞİNİN DEĞİL EZİLEN HALKLARIN DİRENİŞİDİR’
“Bu direniş iki kişinin direnişi diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Bu direniş ezilen halkların direnişidir” diye konuşan Özakça şunları söyledi:
“Halkın aydını düşünen çelişkileri görüp kavrayan ve toplumsal mücadele içinde eyleme geçendir. Halkın aydını en güzel türkünün koro ile söylenen olduğunu bilir. Halkın aydını tek başına kalsa da değerleri için mücadele etmesini bilendir. Halkın aydını hiçbir şeyin kendi kendine olmayacağını bilen nesnel koşullara teslim olmayandır. Halkın aydını çelişkileri görüp eyleme geçendir. Halkın aydını hem halktan öğrenen hem halka öğretendir. Bu direniş iki kişinin direnişi diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Bu direniş ezilen halkların direnişidir. Ben de halkın aydını olan bir öğretmen olarak bu direnişin bedelleri olacağını biliyordum. Kimsenin sokağa çıkmadığı,basın açıklamalarının yasaklandığı bir dönemde;halkımın sözünü söylemeyi bir zorunluluk olarak görüyorum. Kamu emekçilerinin mahkum edilmeye çalışıldığı hayata karşı açlığımızla direniyoruz. Mesele açlık grevinin etkili bir eylem olmasının düşünülmesi, halk tarafından sahiplenilip büyüyeceğinden duyulan korku idi. Aç kalmayı biz tercih etmedik, bunun sebebi iktidarın bizi açlığa mahkum etmek istemesidir.
‘HASTA DEĞİL EYLEMCİYİZ’
İktidar işimizi bize geri verseydi aç kalmazdık. Direnişi başlatan da bastırmaya çalışan da iktidardır. İhraç edilenler ağaç kökü yesin’ diyen bakana sesleniyorum, onu da yemiyoruz. Ömrümüzden yiyoruz. İşimizi geri alıncaya kadar açlık grevi eylemine devam edeceğim. Biz devrim olsun, AKP gitsin diye açlık grevi yapmıyoruz. İşimizi geri istiyoruz bunun için açlık grevi yapıyoruz. İş. Bu kadar! Tutuklandık çünkü açlık grevimiz haklılığıyla halk nezdinde karşılık buldu. Tutuklandık çünkü bu tutuklama korku ve gözdağını büyütecekti. Tutuklandık çünkü Akpnin yeni ülke politikasının önünde engeliz! Gezi ve tekel direnişi tekrarı bize değil, iktidarın zulmüne bağlıdır. Zulüm artarsa direniş olacaktır.
Bizi işkence yaparak vurarak kırarak kampüs hastanesine götürdüler. Biz hasta değil eylemciyiz. Ben hastaneye kaldırıldığımdan bu yana ilk defa buraya gelirken güneş ışığı gördüm. Biz zorla müdahale tehditleriyle baş başbaşayız orada, kimsenin müdahalesini istemiyoruz! Pazartesi gecesi zebaniler geldi, gece gelenlere başka ne denir?
Nuriye’yi Numune’ye götürürken içeriden sloganlar çığlık sesleri geliyordu yani bilinci açık. Nuriye’yi iki gün önce Numune’ye, duruşmaya getirmemek için kaldırdılar. Zorla müdahale insanlık suçudur. Soylu bizimle ilgili çok şey söyledi, inandıramadı insanları, bakanlık eliyle kitapçık yayınladı. Süleyman Soylu bizi hedef gösterdi zaten, terörist ilan etti, peki bu mahkeme niye kuruldu? Asıl suç olan budur.
‘VERİN KARARINIZI PERDE KAPANSIN’
Zorla müdahale için götüreceklerini düşünüp annemle vedalaştım. Bu uygulamanın sonuçları belli. Fotoğraf dahi çektirmemize izin vermediler amaçları bizi unutturup zorla müdahale edip, bizi yaşayan ölü haline getirmekti. Son olarak şunu söylemek istiyorum; verin kararınızı perde kapansın.
Semih Özakça ifadesini Enver Gökçe’den ‘Dost’ şiirini okuyarak bitirdi! Salondan alkış sesleri yükseldi.
KARADAĞ: NURİYE İFADE VERMEDEN İFADE VERMEYECEĞİM
Bir saat verilen ardından başlayan duruşmada Acun Karadağ, Nuriye Gülmen’in duruşmaya getirilmemesi üzerine ifade vermeyi reddetti. Karadağ, “İki eğitimci 204 gündür aç. Nuriye’yi buraya getirmemek için hastaneye kaldırdılar, Nuriye ifade vermeden ben de vermeyeceğim!
Karadağ’ın ardından avukatlar, Dr. Metin Bakkalcı’nın bilirkişi olarak dinlenmesine dair talepte bulundu. Mahkeme heyeti bu talebi kabul etti.
THİV Genel Sekreteri Metin Bakkalcı taraf uzman bilirkişi olarak açlık grevi ve etkileri üzerine beyanda bulundu. Dr. Bakkalcı, “Açlık grevi yapanlar bu hayatı olağanüstü değerli ve kıymetli bulurlar, bir çözüm olsun da yaşamımız son bulmasın isterler. Yaşama verilen bu değer ile intihardan ayrılır. İntiharda kişi yaşama isteği duymaz. Bu farkı belirtmek istiyorum” diye konuştu.
“B1 vitamini açlık grevi süresinde kritik bir etkendir” diyen Bakkalcı şöyle devam etti:
“Zorla müdahale etik açıdan doğru değildir. Zarar vericidir, tıbbi müdahale zorla yapılamaz. Bu insanların açlık grevi kararı vermelerinde otorite tarafından seslerinin duyulmaması etkili oldu, buna şahit olduk. Açlık grevlerinde düzenli kontrol çok önemlidir. Bu insanlar tutuklandıkları günden itibaren tıbben kontrollerini yapamadık. Sunduğumuz raporlar, sadece kapatılmanın bile kişiye ruhsal ve bedensel olarak nasıl etki ettiğini gösteriyor.”
Duruşmada taleplerle ilgili görüşü sorulan savcı sanıkların tutukluluk hallerinin devamı yönünde görüş bildirdi. Savcı ayrıca Nuriye Gülmen ve Semih Özakça ‘nın Adli Tıp Kurumu’na sevki ile değerlendirme raporu alınmasını, tutukluluğunun devamını mütalaa etti.
‘NURİYE VE SEMİH İZOLE EDİLİYOR
Savcının bu talebinin ardından Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın avukatları beyanda bulunuyor. 14 Eylül duruşmasından iki gün önce avukatların gözaltına alındığını, bu duruşmadan iki gün önce Gülmen’in yoğun bakıma kaldırıldığını anımsatan avukat Murat Yılmaz, “Dosyaya sunduk. Nuriye Gülmen’in durumunda ne değişiklik oldu? Hukuktan bahsediyoruz. Nuriye Semih deyince hukuku askıya alma hali var” dedi. Nuriye Gülmen’in tedavi evraklarının mahkemeye gönderilmemesine tepki gösteren Yılmaz, “Bir irade var. Sizin niyetinizi okumuyorum. Nuriye ve Semih’i izole etmek için bizi buraya hapsettiler” ifadelerini kullandı.
Yılmaz sözlerine şöyle devam etti: Hani yeterli personel yoktu, Numune Hastanesi’nin önünde kaç tane jandarma bekliyor? Numune Hastanesi her gün görüşebilirler demesine rağmen başsavcılık avukatlara sadece beş dakika izin veriyor. Mutlak surette Nuriye’nin duruşmaya getirilmeli.
Avukat Aytül Kaplan da, Nuriye ve Semih’in geçen duruşmaya getirilmemesiyle görevin kötüye kullanma suçu işlendiğini belirtti. Kaplan, “Her ne kadar 23 Mayıs’ta verildiyse de tutuklama kararı, Yüksel’de halkın kitlesel olarak toplandığı gün verildi. Tutukluluk incelemesinde ‘kaçma şüphesi var’ denildi, eylemin adı ‘oturma eylemi’, oturduğu yerden, Yüksel’den zorla kaldırıldı bu insanlar. Sayın yargıçlar ya tutuklama için gerçek hukuki nedenler bulun ya da bu iki eğitimciyi tahliye edin” diye konuştu.
‘İKTİDARIN SOPASI OLMAYIN’
Av. Mehmet Refik Atalay, Nuriye Gülmen’in sağlık durumunun kritik aşamada olduğunu belirterek, “Doktor raporlarına da aykırı olarak Nuriye hanıma refakatçi alınmıyor, avukat görüşü sadece beş dakika yapılıyor. Müvekkilimi derhal tahliye edin, bu insanlar daha önce de hiçbir yere kaçmadı şimdi de kaçmayacaklar” dedi.
Savcının mütaalası üzerine yapılan avukat konuşmalarında, direnme hakkının suç olmadığına dikkat çekildi. Antalya Barosu Başkanı Polat Balkan, mahkeme heyetine seslendi, “İktidarın sopası olmayın” dedi.
Av. Duygu Demirel ise, Nuriye Gülmen’in tek başına tutulduğu hastanede jandarmanın tehditlerine maruz kaldığını anlattı. Demirel, “Bu dava çok açık ki bir örgüt üyeliği davası değildir. Bu dava benim istediğim gibi yaşayacaksın ya da yaşamayacaksın dayatmasına direnme davasıdır. Nuriye şuan küçücük bir odada, yanına ortası delinmiş poşet takılmış bir sandalye tuvalet ihtiyacını karşılaması için konulmuş halde kalıyor. Yürüyüş yapmak Nuriye için bir egzersiz olmasına rağmen dün jandarmalar yataktan kalkmasına izin vermemiş. ‘Yataktan kalkarsan seni kelepçeleriz’ diye tehdit etmişler” diye konuştu.
Verilen aranın ardından mahkeme başkanı Nuriye ve Semih’in tutukluluğuna karar vererek duruşmayı 20 Ekim 2010 tahine erteledi.