Marksist felsefeyi diğer felsefi düşüncelerden ayıran temel bir özelliği vardır. Marksist felsefe , felsefeyi burjuva söylemlerden kurtarmış ve sınıfsal temellerde incelemiştir. Felsefe emekçiler için bir lüks değil, bir sınıf görevidir. Eğer mevcut realiteyi ( doğa ve toplum kapsamında ) değiştirmek istiyorsak Marksist felsefeyi bilmek zorundayız. Emekçilerin daha iyi bir yaşam mücadelesinde yalnızca tek bir bilimsel dünya anlayışı uygundur: Marksist felsefe.
Marksizm’in güncelliğini kaybettiğini ancak Marksist felsefenin kendisi dile getirir. Bu açıdan Marksist düşünce eleştiri-özeleştiri gelişimini tamamlamıştır.
Peki neden Marksizm’in güncelliğini kaybettiğini ancak Marksist felsefe dile getirir ?
Marksist felsefe metafizik anlayışının tersine diyalektik materyalizmi savunur. Yani durağan olarak değil, gelişimi olan ve zıtlıkların savaşı olarak görür.
Bugün Marksist felsefe yetisini kaybetmiştir gibi söylemler, burjuvaya hizmet eden felsefi düşüncedir. Marksizm’in doğruluğunu çürütememiş olan bu felsefi düşünceyi savunanlar, Marksist felsefenin güncelliğini kaybettiğini söylemlerinde dile getirirler. Marksist felsefe vardı ve sınıf mücadelesi son bulana dek var olacaktır.
Diyalektik materyalizm yaşamı ve maddeyi öğrenmemiz için bize bir anahtardır. Bu anlayışı şöyle örneklendirelim: Canlının vücudundaki kalp ve kanı düşünelim. Diyalektik materyalizm bu döngüyü şöyle açıklar, kalp kan pompalar, kan kalbi çalıştırır. Yani iki karşıt mücadele içerisinde canlıyı yaşatır.
Marksizm’i öğreti edinmiş komünistler içinde savundukları doğrular güncelliğini korumaktadır. Bugün bir üst sınıfın bir alt sınıfa karşı sömürü politikası sürüyorsa esasan üst ve alt olarak sınıflandırabiliyorsak, sınıf mücadelesi güncelliğini korumaktadır.
Dogmatik düşünceye sahip olmak mı ? Tarihi kavramak mı ?
Bugün sınıfların karşıtlığının sürdüğünden bahsettik. Sınıf mücadelesindeki yöntemlerin ( Marksist felsefe ) güncelliğini koruduğundan bahsettik. Peki o zaman karşımıza belli zaman aralıklarıyla ortaya çıkan ve sınıf mücadelesindeki yöntemi diyalektikten uzak şekilde sorgulayan unsurların asıl amacı nedir ?
Bu unsurları tarihsellikten yararlanarak çözümlemeye çalışırsak, bireysel olarak küçük burjuva alışkanlıklara sahip ve komünist bilinçten uzak liberal bir kimliğe bürünen kimseler olduğunu anlamamız zor olmayacaktır. Sınıf mücadelesi dünyanın neresinde olursa olsun bir savaştır. Komünist mücadelenin bir savaş olduğu gerçeğini görmezden gelerek onun niteliğini ve gerçekliğinin altını boşaltmak karşı devrimci bir faaliyettir.
Sınıf mücadelesi bir başlıktır ve bu başlığın altında alt başlıklara sahiptir.
Ulus-kimlik mücadelesi, kadın mücadelesi, gençlik mücadelesi vs. Belirtilen mücadelelerin temelinde sınıfsal dolayısıyla ekonomik sorunlar yatmaktadır. Yürütülen kadın mücadelesi sınıf mücadelesinden ayrı düşünülemez. Kimlik mücadelesinin temelinde de yine sınıf mücadelesi vardır. Kimlik mücadelesinde yürütülen yöntemler farklılık gösterebilir. Bunun sebebi bu mücadeleyi yürüten toplulukların öncelikleridir. Ancak ulusların kurtuluşu baştan sona sınıfların ortadan kalkmasıyla olacaktır.
Tarihi kavramak, yürütülen mücadele de kaynaktır. Bugün günlük yaşantılarımızda bile zaman zaman doğru bulduğumuz birinin “ o olsa ne yapardı ? “ düşüncesi ile hareket ederiz. Bizlerin geçmişi bu konuda zengin bir kaynağa sahiptir. Şunu bilmemiz gerekir ki, devrim uzun bir yolu yürümektir. Mühim olan bu yolu nasıl yürüdüğümüzdür. Bugün bu yolda toprakta tohum olanlar devrim yolunda pusula olmuşlardır.
Pusula olmak söylemini biraz örneklendirebiliriz.
Devrimci bir gencin ilk defa faşizm ile tanıştığı anı düşünün. Nasıl davranacağını, faşizme karşı takınacağı tavrı komünist bir topluluğa ait ise bilir fakat bunu pratiğe dökmemiştir. Tarihi kavramak bu anda yani bilginin pratiğe dönüştürme aşamasında o gence pusula olacaktır. Kendi tarihimizden düşünürsek, İbrahim Kaypakkaya’nın tek başına da olsa komünist propagandayı işkence hanelerde haykırması, Meral Yakar’ın ağır yaralıyken iyileşmeyi değil de bir komünist gibi ayrılmayı düşünmesi aramızdan, Süleyman Cihan’ın o dönemde farklı örgütlerin yurt dışına çıkma üzerine toplantılar yaparken, onun yoldaşlarına bulundukları alanı kesinlikle terk etmeme üzerine yönlendirmelerde bulunması, Özgüç Yalçın ve Hakan Çakır’ın işkencelere rağmen yalnız başlarına bir geceyi gündüze çevirmesi… Dediğimiz gibi tarihimizde faşizme karşı takındığımız tavır cesaretin simgesi halindedir.
Şimdi devrim şehitlerini pusula olarak görmek ve toprakta tohumlarımızın mücadelelerini sürdürmek dogmatik düşüncelere sahip olmak değil, tarihi kavramaktır. Tarih, geleceğe pusuladır. Faşizm gelişmekte ise yapılması gereken yöntemin temellerini değiştirmek değil, devrimci bilinci güçlendirmektir.
Bir YDG okuru