H.Merkezi:14 Ağustos tarihinde yayınlanan M.Usta’nın Çıkmazı Üzerine – I adlı yazının devamını okurlarımızla paylaşıyoruz.
M.Usta’nın Çıkmazı Üzerine – II
Referandum Değerlendirmesi
(…)“Hayır Cephesi’nde” bulunan devrimci–demokrat hareketler dayatılan anayasa değişikliğinin daha kötü olana sürüklenmek olduğunu, bu nedenle engellenmesi gerektiğini savundular. Böylece onlar “daha kötü” olanı kavramamakla kalmadılar, karşı duruşun esas aracını da yanlış tanımlamış oldular. Referandum sonuçları bunları gösteriyor.
…
[*] Bu bölüm hapishane idaresi tarafından kesilmiştir.
Referanduma konu olan düzenlemenin egemen sınıfların bir ihtiyacı olduğunu, bunun karşılanması için halkın “rızasının alındığı”nı görmeliyiz. Bir bütün olarak referandumun anlamı budur. Bu noktada bir ayrıntıya ama özel ve anlamlı bir ayrıntıya dikkat çekebiliriz. Nedir bu? TC’nin kuruluşundan beri “iktidar”ın dışına itilmiş ve özellikle AKP eli ile önü açılan egemen sınıfların 2. kampı (bu tanım İbrahim yoldaşa aittir) bu referandumda en ileri derecede devlete ait kılınmıştır. Bu kampa mal edilen “demokrasi” anlayışı özellikle “laiklik karşıtlığı” vurgusu ile mütedeyyin kesimlerin ilgisini çekiyordu. Bu halk kesimlerinde kaçınılmaz olarak oluşan, gelişen iktidar karşıtlığı daha çok bu ikinci kampın hegemonyasında örgütleniyordu. AKP’li yıllar bu olgunun değiştiği yıllar olarak değerlendirilmelidir. Halka dayatılan, kabul ettirilen laik-dindar ayrımı bu referandumla beraber doruk noktasına gelmiş ve noktalanmıştır. İslamcı bir iktidar söz konusudur, bununla beraber düzen aynı düzendir. Birbirleerini imha etmek istercesine boğuşan egemen sınıfların bu kampları halka karşı birleşmekte gecikmeyecekler ve bu kez islamcı faşizmin yönettiği saldırılar kendiliğinden iktidar karşıtı eğilime, harekete neden olacaktır. Referandumda “hayır”da somutlaşan iktidar karşıtlığının bu eğilime işaret ettiğini, özelde AKP oylarında görülen gerilemenin artarak devam etme olasılığının güçlü olduğunu söyleyebiliriz.
Egemenlerin, karşı karşıya bulundukları problemlerin çözümü için devlet sistemi içinde daha güçlü, daha etkin bir yürütme yaratmaya karar verdiklerini söylüyoruz. Problemleri daha geniş yetkilerle aşabileceklerine inanmaları gericilerin genel karakterlerinden biridir. Doğaldır ki onlar açmazlarının, yetersizliklerinin, aynı çukurda yükselip düşmelerinin ve soluksuz kalmalarının nedenini sınıf karakterleriyle açıklamazlar/açıklayamazlar. “İstikrar” için, halkın desteğini zorunlu kılmak için etkin güçlü bir yürütmenin hazırlığını gerçekleştirdiler. Bütün referandum boyunca halkın çıkarlarına değinmemeleri, istemlerine temas etmemeleri ama tam katılım için halka çağrılar yapmaları bu özelliğin dışa vurumudur. “Evet”in de “hayır”ın da boyun eğdiği gerçeklik budur. Referandum sonuçlarına dair egemen sınıfların tüm klikleri katılımın “sevindirici” seviyesine değindiler. Katılımın yüksekliği onblar için halkın rızasının gerçekleşmesidir. “Hayır” veya “evet” bu bakımdan öz itibarıyla farklı değildir. Kuşkusuz bunlar farklı tercihlerdir. Ancak bunlar arasındaki fark egemenler arasındaki farktan ibarettir. Aralarındaki güç farkı onları temsil eden fraksiyonların işbirliğini veya kopuşmalarını etkileyebilir. Bunun da biricik nedeni referandumun sonucu olmaz.
Devrimci-demokrat hareketlerin “hayır” tavrı için yaptıkları “devrimci” yorumların sonuç olarak “islamcı faşizm” yani AKP’nin özellikle de Erdoğan’ın hegemonyasına karşıtlık ile sınırlı olduğunu gördük. Bu yorumlar devletin sınıfsal niteliğinin anlaşılamadığını düşündürtüyor. Unutmamak gerekiyor ki bu değişiklikler, referandum sadece Erdoğan’ın ve dolayısıyla AKP’nin, onların yörüngesinde ki bir avuç uzmanın işi değildir. Bu süreci belirleyen esas olarak komprador büyük burjuvalar olmuştur. Bu sınıfın desteği olmadan ne Tayyip Erdoğan güçlü bir lider olabilir ne de AKP bir “iktidar” partisi. Egemen sınıflar uzun süredir “iktidar” arayışındaydı, uzun zamandır “yapısal reformlar”ın gerçekleştirilmesini istiyorlardı. “Siyasi iktidar”ın değişikliğe cüret etmesinin kaynağı da bu arayış, bu istemdir. Dolayısıyla arzu edilen istikrar ve halka saldırı demek olan yapısal reformlar için faşizmin İslami versiyonunu desteklediler. Referandumun tartışmalı sonucu egemenler içindeki çatışmayı ele vermektedir. Bunun nedeni yetkilerin belli bir klikte yoğunlaşmakta olmasıdır. Egemenler içinde bulundukları sürecin önemli riskler içerdiğini tespit etmiş ve kararlarını vermişlerdir. AKP’nin tüm yönetimi bu kararın yürütücüleri olarak değerlendirilmelidir. Bu nedenble “tek adam diktatöryası” esasen yanlış bir bilinci ürünüdür. Bu bir sınıf diktatörlüğüdür. Egemen sınıfların görünmez oluşu, hatta hiç konuşmuyor olmaları ama “başkan” olan şahsın “muazzam” görünürlüğü yanıltıcıdır. “Tek adam” söyleminin devletin sınıfsal niteliğini gizleyen bir söylem olduğu görülmelidir.
…
[*] Bu kısım hapishane idaresi tarafından kesilmiştir.
(BİTTİ)