Bu yıl
17.si düzenlenmek istenen Munzur Doğa ve Kültür Festivali’nin merkez ve ilçelerdeki programları valilik tarafından yasaklandı. Tüm bu yasaklamalara rağmen kendi özgün çalışmalarımız kapsamında köy çalışmalarımızı gerçekleştirdik. Festival resmi olarak yasaklansada Tertip Komitesi Dersim’deki ablukayı ve “insansızlaştırma” politikalarını boşa düşürmek için Dersim’e çağrı yaptı. Bizde Dersim halkının başlıca sorunlarından olan; doğa katliamları, kültürel asimilasyon aslında bir bütün Dersim halkına ve kültürüne dayatılan imha politikalarını teşhir ederek, Dersim halkıyla tartışmalar yürüterek “Kitlelerin öğretmeni olmadan önce öğrencisi olmak” felsefesiyle hareket ettik. Metropollerde hiç de alışık olmadığımız bir baskı ve devlet terörüyle karşı karşıya kaldık.
İlk olarak Dersim’e girişte beton duvarlar karşıladı bizi. Her tarafı kameralarla ve hoparlörlerle çevrili olan bu beton duvarlar aslında birer “kontrol noktası”. Devletin “betonlaştırma” politikası Dersim’de konut olarak değil, “kontrol noktası” olarak karşımıza çıkıyor artık. Tamamen kolluk güçlerinin keyfine bağlı olarak “kontrol noktalarında” kalma süreniz değişkenlik gösterebilir. Dersim’e girişimizin ardından en fazla göze çarpanlardan birisi envai çeşit zırhlı araç: her türden, her renkten. Zırhlı araç çeşitliliği ve fazlalığı bir “gövde gösterisi” ve “sömürge şehrini” andırıyor.
Her türden tehdide rağmen ilçelere ve köylere gitmeyi başardık! İlk olarak Dersim’in en kalabalık ve hareketliliğin yoğun ilçelerinden olan Ovacık’a gittik. Kitlesel bir şekilde bildiri dağıtımları gerçekleştirdik. Her uzattığımız bildiride, kitlenin sıcaklığı ve sahiplenişi coşku ve motivasyonumuzu bir kat daha arttırdı. Verimli geçen bildiri dağıtımları, tartışmalar; bir sonraki güne daha sıkı sarılmamızı, dört gözle kitleye gitmeyi istememizi sağladı.
Dersim’e giderken köyler bizim açımızdan daha bir önem taşıyordu. Çünkü köyler sınıfsal çelişkinin en derin yaşandığı ve savaşın en çok hissedildiği alanlardan birisi idi. Köy denilince kafamızda, onlarca ev bulunan, yolu, okulu olan mahalleler canlanıyordu. Fakat kafamızda canlandırdığımızın aksine köyler; en fazla 5-6 evden oluşan bazılarının yolu dahi olmayan “insandan” izole edilmiş bölgeler olarak karşımıza çıktı. Köylerin çoğu 90’lı yıllarda yakılmış, köylüler sürgün edilmiş. Dersim halkının 38’de yaşadığı katliamlar ve sürgünler tarihi, tekerrür etmiş. Dersim halkının onlarca yıldır yaşadığı zulüm ve katliam bugün OHAL ile katmerlenerek devam ediyor. Kırsal alanların çoğu “özel güvenlik bölgesi” ilan edilmiş, köylülerin gece dışarı çıkması fiili olarak yasaklanmış. TC ordusu ormanlık alanları, ağaçları “güvenlik”gerekçesiyle yok ediyor. İnsana ve hayvana düşman olan devletin tüm doğaya olan düşmanlığı gözler önüne seriliyor.
Bunca katliam ve baskılara rağmen Dersim halkı boyun eğmiyor ve devrimcileri kucak açmaya devam ediyor.
Kısa bir süre de olsa kolektif yaşamı ve faaliyeti örmeye çalıştığımız festival süreci bizler açısından öğretici ve geliştirici oldu.