Ben BEHZAT FİRİK: Tabi çoğunuz beni tanımadınız, çok azınız beni tanır. 12 Eylül’de 1981’in 10 Ekim’inde, karanlığın dağılmaya yüz tuttuğu bir fecir vakti, Dersim’de Ovacık’ın Dere Kare deresinde yani kendi köyümde ağabeyimle birlikte Kayseri Komando Tugayı’nın operasyonuna uğradık, özel tim tarafından yaka paça gözaltına alındık. Operasyon timinin başında “Kulaksız Yüzbaşı” lakaplı Aytekin İçmez vardı. Biliyorum hala beni tanımadınız, ne demek istediğimi hala anlamadınız, tanımadınız beni. Tabi ki, tanıyamazsınız beni Eylül’ün en karanlık döneminde 1981’in 10 Ekim’inde faşizmin orduları beni köyümden, evimde aldılar. Ağabeyimi de benimle birlikte aldılar. Köyümüz dağlık ormanlık bir vadinin yamacında kuruluydu, dünya harikası doğal güzelliğe sahipti. Ben henüz 17 yaşındaydım… Devrimci fikirlerle çocukluğumda tanıştım. Özelimde İbrahim’e, onun kurduğu Partiye gönlümü, sevdamı kaptırmıştım. TKP/M-L’ye katılmak, Partizan’a savaşçı olmak en büyük hayalimdi.. TİKKO’nun gerillaları evimize geldiğinde bütün hayranlığımla onlara bakakalır, peşlerinden uzandıkları dağlarımıza sevda besler, hayaller kurar gerilla olurdum. Dağlarına beni alıp götürürdü kirvelerim, yoldaşlarımın yanında bir an konaklar, sonra gerçeğime dönerdim. Öyle ki her zaman yüreğimin yarısı gerillada, yoldaşlarımda kalmıştım. Bu özgürlük sevdam beni yoldaşlarımla giderek bütünleştiriyordu.
12 Eylül karanlığını; Dersim bir 38’de yaşamıştı, bir de şimdi yaşıyordu. O nedenle faşizmin en karanlık bir dönemde beni nasıl, hangi vahşi işkenceyle öldürdüklerini siz, evet siz, nereden bileceksiniz ki! Karanlık bir dönemdi, faşist diktatörlüğün yaptığı bütün katliam, işkence, zulüm ve kaybetmeler karanlıkta kalıyordu. Karanlığa gömülüyor, unutturulmak isteniyordu. Sesini haykırmak, duyurmak isteyenlerin sesleri boğuluyor, ezilmek isteniyordu.
O dönem bir tek dağlar faşizme karşı ses veriyor, yapılan katliam, vahşet ve zulme karşı direniyor, meydan okuyordu. Yolu dağlardan geçenler, faşizme karşı demokrasinin, özgürlüğün, sosyalizmin ve komünizmin sesini yükseltiyor, onurluca direniyorlardı. Dağlarda teslim olmayan gerillalar savaşı faşizme karşı silahlı direnişi sürdürüyordu. Dağlarda yükselen bu direniş fabrikalara, köylere, sokaklara, zindanlara kulaktan kulağa ulaşıyor, komünistlere, devrimci moral ve güç katıyor, faşizme karşı zindan direnişle bütünleşiyordu.
Erdal Eren’i hepiniz bilirsiniz, Erdal’da idama giderken daha 17’sinde idi. Erdal’ın sesini duyurdunuz, gösterdiği onurlu direnişi sahiplendiniz, ama benim gibi gözleri ateşle dağlanan, ormanda ağaca bağlanarak diri diri abimin gözleri önünde, annemin, kardeşlerimin, Firik dedenin gözleri görür, çığlıkları duyulur şekilde yakılan ben Behzat Firik’tim. Onursuzluk göstermediğim, yoldaşlarımın yerini söylemediğim için, azılı faşist Kulaksız Yüzbaşı tarafından yakılan, kül olan bedenim kurşunlara hedef oldu. Çığlıklarım Türkiye ve Türkiye Kürdistan’ın da yankılandı. Anne, babam Kürtçe ağıtlar yaktı ardımdan. Ama siz duymadınız namerde diz çökmeyen haykırışlarımı… Tabi ki, duymadınız acıyla karışık çığlıklarımı, boğmak istediler direnen haykırışlarımı, siz, evet siz halkım korkuya teslim olmuştunuz duymadınız. Bedenleriniz korkuyla örülüydü. Aslında çığlıklarım dört bir yanda yankılandı, kulaklarınız yırtılırcasına sesimi duyuyordu, lakin, korku sizlerin kulaklarını sağır etmişti. Yapılan faşist zulmü görüyordunuz ama korkudan gözleriniz kör olmuştu, diliniz lal olmuştu. Biliyordum bu ölüm sessizliğini yıkmak için bedel ödememiz gerekti,direnmek ölüm korkusunu yenmemiz gerekiyordu.
Direniş çığlıklarımı Munzur dağları duydu, Aliboğaz’ı duydu, Yılan Dağı duydu, Zel Dağı duydu, Toros Dağında yankılandı, İstanbul’un yedi tepesinde duyuldu. Rüzgara özgürlük ve direniş türküsü oldum, selam getirdim dağlardan zindanlara… Askeri faşist diktatörlüğe karşı isyanım Amed zindanında yankılandı, alev alev yayıldı. Sesim Metris zindanında, Mamak’ta direniş türküsüne dönüştü. Dağlarda faşizme karşı direnen gerillanın yoldaşça sıcacık selamlarını size küllerimi uçurarak getirdim, duyulsun diye. Zindanlar duydu direnişimi, Kaypakkaya yoldaştan, Zeki Şerit yoldaştan ve Süleyman Cihan yoldaşımdan alıyordum faşizme karşı direniş ilhamını. Ama halkım uzun yıllar yapılan faşist zulmü görmezden geldiniz, faşizmin zulmüne olur verdiniz, işte bu yüzden size sitem ediyorum.
Çünkü,bu vahşet gizli ve kapalı kalmamalıydı. Askeri faşist diktatörlük hiç bir kural tanımadan daha taptaze hafızamızda var olan 38 Dersim katliamını hatırlatıyor, uyguluyordu. Beni ateşlerde yakarken faşizmin eli kanlı subayları konuşmamı istiyorlardı. Ağabeyimin bana yalvararak ; “Kirvelerin yerini söyle, kurtul bu zulümden, söylemezsen seni diri yakacaklar, öldürecekler.” sözlerini duyun istedim. Faşist işkenceciler beni yaktıklarında yankılanan çığlıklarımla anne ve babamın bin kere öldüklerini, “benim yerime kendilerinin yakılması için, Kulaksız Yüzbaşı’ya nasıl “yalvar yakar’ kelimelerle sizlere anlatamam, mümkün değil…
Sizce beni niçin, neden yaktılar, bedenimi kurşunladılar?
Faşizmin beni yakması, gözlerimi ateşte dağlaması, kurşuna dizmesi tesadüf değildi. 50-60 binin üzerinde militarist ordusuyla, tankıyla, topuyla, uçak ve helikopteriyle etrafa ölüm saçarak, Dersim de halkımıza terör estirerek, Partimi TKP/M-L’yi ve devrimcileri imha ve yok etmek istiyorlardı. Z’nın yakalanma sırasında uğradığı ağır işkenceye dayanamayıp çözülmesi benim,” gerilla grubunun yerini, sığınağı bildiğimi” söylemesi sonucu, faşist katillerin beni neden hedef aldığını açığa çıkarıyor. Beni hedef almaları aldıkları bilgi ve istihbarat direkt sonucu beni imhaya yönelik operasyon bilinçli seçimdi.
Ben ateşlerde yakılırken kirvelerime, yoldaşlarıma direniş türkülerimle “acıyı bal eyleyerek”, attığım çığlıklarla selam gönderiyordum. Kara gözlerimle güneşin ışıklarını emerek, acılarımı faşizmin karşısında zafere taşıyordum. Faşizmin cellatlarını yenmek ölüme meydan okumak benim için, büyük bir zaferdi.
Faşizmin eli kanlı katilleri yenilmişti karşımda. Faşizme karşı kazandığım zaferi gülücüklerle, sevgilerimle ve gelecek güzel günlerin direnişini sizlere, dağlardaki yoldaşlarıma, halkıma müjdeliyordum… Ve Elveda annem, babam, yoldaşlarım, dostlarım diyordum.
Evet yoldaşlarımın seslerini duyuyor gibiydim… Kulağıma Partizanların sesi geliyordu;
“Seni faşist kan emici katillerin elinden kurtaracağız, diren Behzat yoldaş, topluca yok edilsek de, seni katil sürüsü faşizmin zulmünden, işkencesinden kurtaracağız” diyordunuz. Faşist katiller tarafından diri diri ben yakılırken, gözleri dolu dolu çaresizce bana bakıyorlardı. Ben sizleri görüyordum, el sallıyordum hepinize… Veysel’in, Rüstem’in, Erdoğan Tekin’in, Şefik ve diğerlerinin beni faşizmin elinden kurtarmak için, elleri tetikte karar beklediklerini görüyordum, seslerini, kin ve öfkelerini duyuyor oluyordum. Ateş dağlanan bedenimi kül ederken, ben, tekrar tekrar çığlıklarımla yoldaşlarıma direnişimin selamını veriyordum. Sakın ama sakın ortaya çıkmayın, kendinizi koruyun. Beni düşünmeyin, Partinin genel çıkarları için, beni feda edin. Ama intikamımı mutlaka ama mutlaka alın yoldaşlar”, diyordum.
Partim TKP/M-L, Kor Osman’nın sorumluluğunda toplanan yönetici yoldaşlarım beni kurtarmak için, önce birbirine yakın olan üç gerilla grubuyla saldırı kararı alıyor. Bütün güçlerini saldırıya hazır duruma getiriyorlar, hatta hareket halinde olan gerillalar saldırı işareti beklerken, Kor Osman operasyonun amacının Parti’yi imha olduğunu, binlerce faşist kolluk gücün pusuda bekletildiğini hesaba katarak yeniden durum değerlendirmesi yapar ve büyük bir eziklikle, acı ve üzüntüyle yapılması -yapılacak saldırı eyleminden vazgeçildiğini” açıklar. Bazen genelin, Parti’nin çıkarları için bireyin kendini feda etmesi gerektiğini gözleri dolu dolu yoldaşlarına açıklar. Birçok yoldaşı şok olur, gerillanın bir kısmı itiraz eder, karara uymayacaklarını açıklasalar da neden saldırmama kararı alındığının gerekçeleri anlatılır, gerilla grupları ikna edilirler. İçinde geçilen süreçte bilinçli karar almak zor olsa da, duygusal karar alma yerine bilinçli karar almayı tercih ederler. Operasyon bölgesinde bulunan bütün yoldaşlarım bir şey yapamamanın ezikliği ve acısı içinde Behzat’ı, yani, beni sonsuzluğa zafer şarkılarıyla uğurluyor, gösterdiğim fedakarlık karşısında zaferime selam duruyorlardı. Ve ben dağlanan gözlerimin verdiği acı ve bedenimi yakan ateşin kızıllığında, ayrı düştüğüm yoldaşlarımı selamlıyordum. Yaşama, ülkeme, Dersim’e, ezilen halkımıza, yoldaşlarıma ve Partime veda ediyordum. Elveda elveda geride kalanlarım diyor, arkama bakmadan sonsuzluğa kucak açarak ölümsüzler kervanında sıradan bir nefer olarak yerimi alıyordum…
Ülkemizde açık faşist zulmün daha kanlı, acımasız devam ettiği günümüz de devlet terörünü meşrulaştırmak istiyor.Artık kimsenin can güvenliğinin kalmadığı günümüz Türkiye’sinde ilericilere, devrimcilere, komünistlere, ezilen azınlık ulus ve milliyetlere direnmekten başka yol kalmadı. İnsanca bir yaşam için ırkçı -islamc faşistkatliam ve zulme karşı tüm farklılıklarımıza karşı birlikte hareket etmeli, ilkelerimiz üzerinden eylem birlikleri oluşturmalıyız. Tüm devrimci ve komünistleri BEHZAT FİRİK YOLDAŞIN DİRENİŞİNDE BİRLEŞTİRMELİYİZ.
SEN; DİRENİŞİMİZİN ONURU GENÇ YOLDAŞIMIZ SENİ ASLA UNUTMAYACAĞIZ, MÜCADELEMİZDE HER ZAMAN YAŞAYACAKSIN.
Sevgiyle, saygıyla insanlık yaşadıkça her zaman anılacaksın BEHZAT FİRİK!