Tüm dünyada ve ülkemizde büyüyen krizlerin, artan sömürünün yarattığı, açlıktan, yoksulluktan, işsizlikten yine en çok etkilenenler çocuklar oluyor. Bugün de emperyalizmin neoliberal politikalarının kuralsız sömürü ile kayıt dışı, esnek, güvencesiz/güvenliksiz koşullarda, düşük ücretle çalışmak zorunda bırakılan çocuk işçilerin sayısı her geçen yıl artarak devam ediyor.
Artan çocuk işçiliğine ilişkin DİSK’e bağlı Genel-İş Sendikası’nın “Türkiye’de çocuk işçi olmak” başlığıyla yayınladığı rapordaki verilere baktığımızda; “15-17 yaş grubundaki çocuk işçi sayısı 2012 yılında 601 bin iken 2016 yılına gelindiğinde 709 bine” ulaştığını görüyoruz. Raporun devamında: 17 yaş altı çırak sayısının 2015’te 401 bin 464 iken 2016 yılında ise 1 milyon 170 bin’e ulaştığını ve ülkenin genelinde çırak, çocuk işçi ayrımı yapmadan baktığımızda bu sayı 2 milyona varmasıyla egemenlerin çocuk emeği üzerindeki sömürüsünün boyutlarını bize gösteriyor. Yine TÜİK’in verilerinde de 708 bin olan 15-17 yaş arası çocuk işçi sayısının 558 bini kayıt dışıyken sadece 150 bininin sigortalı çalıştığı görülüyor. Her 10 çocuktan 8’inin kayıt dışı çalıştırıldığı ifade ediliyor. ( Birgün gazetesi 22 Nisan 2017).
Ayrıca TÜİK’in çocuk nüfusu üzerine açıkladığı verilere göre de; 2016 yılında toplam 79 milyon 814 bin 871 olan ülke nüfusunun 22,9 milyonunu çocuklar oluşturuyor. 1935’te toplam nüfusun %45’ini oluşturan çocuklar 2008’de %31,5’ini 2016’da ise %28.7’sini oluşturuyor. Buradan da görülüyor ki ülkede çocuk nüfusunun azalmasına karşın çocuk işçiliği sayısı her yıl artıyor.
Peki, neden çocuk işçiliği bu kadar artıyor?
Öncelikle bu nedenlerden temel olanı egemenlerin bugün içinde bulunduğu ekonomik krize paralel, krizin faturasını işçi-emekçi halka keserek sömürüsünün boyutunu artırması, her geçen gün daha fazla sosyal hakların kısıtlanarak, sağlık, eğitim gibi temel hakların özelleştirilerek paralı hale getirilmesi ve tolumdaki yaşam standartının düşmesi oluşturuyor. Bu da doğallığında çalışma yaşını daha da aşağıya çekerek çocuk işçiliğinin artışını getiriyor.
Bugün açlık sınırının 1.518 TL – yoksulluk sınırının da 4 bin TL olduğu ülkemizde asgari ücret 1, 400 tl ve bu da açlık sınırının altında gelirle yaşamak zorunda olan ailelerin hayatta kalabilmesi için çocuklarında ev ekonomisine katkıda bulunmasını zorunlu hale getiriyor. Çocuklar ya okullarını bırakıp çalışıyor ya da hem okuyup hem de çalışarak erken yaşta işçileşerek sermayenin sömürüsüne maruz kalıyor.
Çocuk işçiliğinin artmasındaki bir diğer önemli etken ise savaş gerçekliği. Biliyoruz ki savaş, yıkım, ölüm, açlık ve sefalet demek. Yerinden yurdundan göç, mültecilik demek. Bir tarafta faşist devletin Kürt ulusuna dayattığı inkar ve imha politikalarıyla Türkiye Kürdistanı’nda gerçekleştirdiği baskılar, katliamlar, kürt mahalle ve şehirlerinin yakılıp, yıkılması dayatılan sokağa çıkma yasakları ve zorla insanların evinden yurdundan edilmesiyle yaşanan göçler, açlık, yoksulluk, işsizlik. Diğer tarafta emperyalistlerin pazar dalaşının sonucu çıkardığı savaşlar ve savaştan kaçanların maruz kaldığı mültecilik sorunu. Özellikle Suriye iç savaşından kaçıp Türkiye’ye sığınan Suriyeli ailelerle birlikte açlık, yoksulluk, işsizlik büyürken aynı zamanda başta Suriyeli çocuklar olmak üzere Suriyelilerin ucuz iş gücünün de ucuzu olarak görülmekte, kayıt dışı, insanlık dışı koşullarda boğaz tokluğuna çalıştırılmakta. Çocuk işçiliğindeki artışta yerinden yurdundan edilen kürt çocuklarının ve mülteci durumundaki Suriyeli çocukların rolünü de es geçmemek gerekiyor.
Yine çocuk işçiliğinin artmasında önemli bir etkende; 5+3 şeklindeki kesintisiz zorunlu eğitimin yerine 4+4+4 kesintili eğitim sistemine geçilerek devlet eliyle okul yaşamından uzaklaştırılan çocukların erken yaşta iş yaşamına atılması bir ocalayan çocuk yanıyken, diğer bir yanıda küçük yaştan itibaren emekçi halkın çocuklarının meslek okullarına yönlendirilerek sermayenin ihtiyacına paralel kalifiye eleman olarak yetiştirilmesi oluşturuyor. Çocuklara sunulan kocaman geleceksizlik ve bilinmezlik içinde bocalayan çocuklar işçileşerek patronların sömürü çarkında kendilerini buluyor…
Bir başka neden ise devletin ekonomik politikaları sonucu tarımın ve hayvancılığın bitirilmesiyle kırdan kente zorunlu göç eden ailelere devletin istihdam, barınma vb… sağlanmaması ve ailelerin kendilerini şehirde idame etmek için çocukları da dahil ucuz iş gücü kaynağı olarak başta tekstil olmak üzere bir çok merdiven altı işletmeleri ve iş alanlarında çalışmak zorunda bırakılıyor. Bu da çocuk işçiliğinin artışına katkı sağlıyor.
Sonuç olarak ülkemizde %21.4 yani 7 milyon 100 bine (DİSK AR) ulaşan işsizlik oranına karşın çocuk işçiliği sömürüsü her geçen gün artıyor. Egemenlerin karlarına kar katma hırsı daha fazla çocuk emeğini sömürürken aynı zamanda çocukların geleceklerini, umutlarını, çocukluklarını da çalıyor. Maalesef çocuklar bu ülkede erken yaşta büyümek zorunda bırakılıyor. Buna karşı egemenlerin zorla aldıklarını geri alarak, saldırılarına, baskılarına karşı koyabilmek, bu alçakça sömürüye son verebilmek ve çocuklara güzel , onurlu, umutlu yarınlar getirebilmek için mücadeleyi geliştirmek demokratik halk iktidarını bugünden yarına yaratacağımız mevzilerle örmek zorundayız. Kitleler, geleceği çalınan çocuklar onlara gelecek vaat eden bizlerden kaos ve krizin değil çözümün bir parçası olarak geleceği bugünden inşa etmemizi bekliyor.