Ansızın yüreğimi açıyorum ölümün nişanlandığı Aliboğazı Vadisi’nde. Çorak, ağaçsız ve engebeli yolların ardından derin bir karanlık görünüyor. Etrafı ağaçlarla çevrilmiş o gizemli vadiye yolum düşüyordu. İnsanlığın kaderi burada saklı diyordum. Halk savaşının umudu, proleteryanın gücü Aliboğazı kadar güçlüydü artık. Şanlı Nisan güneşini arkama alıp yürüyorum Bozan sırtlarında ve sonu olmayan yürüyüşte ilk adımımı atıyordum. Birkaç saat sonra yorulup Tağar’ın kenarına geliyorum. Oturup bağdaş kuruyorum suyun sesi yoldaşlarımın attığı sloganları anımsatıyor, kuşlar namluya sürülen kızıl mermileri getiriyor ve ağaçlar, yoldaşlarımın kanıyla sulanmış ağaçlar başları dimdik bırakıyorlardı gökyüzüne oksijenlerini.
Bütün yükü çantama koyup umudun tükenmediği yere yürüyordum. Önde İbrahim yoldaş karşılıyordu beni ardından Ali Haydar geliyordu sessizce. Vadinin karanlığından çıkarak bana doğru yürüyen Armenak’ı görüyordum. Gülümseyerek verilen görevi yapmak için devam ediyordu. Noktaya geldiğimde Muharrem karşılıyordu beni bütün içtenliğiyle sımsıkı sarılıyordu ve o an bütün tedirginliklerim kayboluyordu. Aşkın gerilla ateşini yakıyor çayı üstüne katıyordu. Ben içinde fenerin yandığı mağaraya doğru hareket ediyordum. Yaklaştıkça nemin kokusu yüzüme çarpıyor, nefesim daralıyor ve yere düşüyordum. 12’lerin sesi yankılanıyordu vadinin derinliklerinde. İlk gelen Ferdi’ydi yavaş adımlarıyla gelip sağ tarafıma oturuyordu. Bu sefer ben istemeden başlıyordu Drama Köprüsü’nü söylemeye. Ardından Ekin geliyordu. Yarı ürkek yarı utangaç tavırlarıyla sol tarafıma geçiyordu. Silahını ağaca asıp terini sildikten sonra oturuyordu. Munzur her zamanki gibi yoldaşlara gidecek notları yazıyordu. Arada bir kafasını kaldırıp bana bakıyordu. Sonra seslenip ” yoldaş bu işte var onu da bugün hallet tamam mı?” diyordu. Ahmet’in sesi yükselmeye başladı bir anda sırtını arkamızdaki kayaya yaslamış eline hiç bırakmadığı sazını almış “Partizan Marşı’nı” söylüyordu gür bir sesle. Arada bir bende kendimi tutamayıp eşlik ediyorum. Ahmet Yoldaş sazı elinden bırakarak bana dönüp gülerek “yoldaş senide TİKKO’nun kötü sesler topluluğuna mı alsak?” diyor, Sinan Yoldaş araya girerek “Bakmam lazım yoldaş sesi gerçekten çekilmez olmalı” dedikten sonra bana dönerek bak rüyan gerçekleşti yoldaş yan yanayız hepimiz yine derken Yurdal göründü vadinin derinliğinde. Elinde dürbünle her zamanki gibi karakol keşfinden geliyordu. Güler yüzlü karşılıyordu bizi, gördüğüne o kadar çok sevinmişti ki yorgunluğundan eser kalmamıştı, anlatmaya başlıyor hemen düşmanın zayıf yönlerinden güçlü yönlerine hepsini tek tek incelemişti. Eylemin nasıl gerçekleşeceğini nereden gireceklerini bir bir hesaplamıştı. Bize dönerek düşmana darbe indirmeliyiz yoldaş diyordu. Kaypakkaya’nın dediği gibi hangi koşul mevcut olursa olsun ilk hedefimiz her zaman düşman olmalı. Hakan Yoldaş katılıyorum diye söze girerek düşmanı her an vuracak düşmanı hazırlığımızın olması gerekir, önce bunları tamamlayalım diye söze giriyor kleşini kavrayarak. Sokakların o asi ruhunu hala taşıyordu benliğinde. Cem, Zilan ve Özlem yoldaşlar ağaçların arasından çıkarak bize doğru yaklaşıyorlardı. Cem benimle tanışmak gelmişti ilk defa görüyordum bende. Çok anlatılıyordu ama bir türlü tanışamamıştık. Zilan ve Özlem’de su içtikten sonra yanımıza geliyorlar. Yüzlerine bakınca binlerce yıldır ezilen kadınların isyanı olduklarını görebiliyordum. Ben yavaş yavaş toparlanmaya başlıyorum, yolum uzun ve kalkmam gerekiyor. Bir sonraki görüşme için randevulaşıyoruz.
İçim buruk ayrılmıştım yanınızdan vedalaşırken “Tekrar gel özletme kendini” demiştiniz. Bu dağlar sizin kavga sloganlarıyla ölümsüzleşmenize tanık oldu, gözünüz arkada kalmasın yoldaşlar and olsun ki sizlerden devraldığımız bayrağı çarpıştığınız mevzilere dikeceğiz.Vartinik’ten Mercanlara, Geyiksuyu’ndan Aliboğazı’na bu şanlı kavganın omuzlayıcısı olacağız. Sizleri daima savaşın parıldayan siperlerinde yaşatacağız.
ALİBOĞAZI ŞEHİTLERİ ÖLÜMSÜZDÜR.
Dersim’den bir Partizan