İstanbul: Munzur Çevre Derneği’nde “Beslenme ve Hastalık ilişkisi, Paradigmayı Sorgulamak” konulu konferans gerçekleştirildi. Açılış konuşmasıyla başlayan konferansta, dernek yönetim kurulu adına konuşan Ali Barmağıç ” 2017 – 2018 yılı dernek eğitim çalışmalarımızın bugün ilkini gerçekleştiriyoruz” diyerek sözlerine başladı. Konuşmanın devamında “yaşamın her alanını saran artık normalleşen hastalıklar biz ona üretilen hastalıklar diyelim” dedi ve Kendilerinin de içerisinde yer aldığı Ergene Çorlu ve Dilovası bölgelerinde Kanser hastalıkları ile ilgili çalışmalardan ve devletin bu süreçten çıkan sonuçları nasıl örtbas ettiği hakkında bilgilendirmeler yaparak sözü İstanbul Üniversitesi Onkoloji Bölümü Yrd. Doç. Dr. Yavuz Dizdar‘a sözü bıraktı.
Dizdar sunumunda ” Çevrenize sorgulayan gözlerle baktığınızda ilk göreceğiniz obezitenin artması ile orantılı çığ gibi büyüyen hastane inşaatlarıdır. Nedenlerini mutlaka sorgulamalıyız. Sizler dışında bu mücadeleyi ciddiye alan yok. Ucuz, raf ömrü fazla, GDO’lu vs. denir ama kimse nedir, niçindir demez. Ne kadar kırsaldaysanız o kadar şanslısınız denebilir. Bir şeyin üzerinde ulusal görürseniz iki kere düşünün. Örneğin dört bir tarafınıza bakın barajlar yapılıyor enerji ihtiyacı var diye toprak bitiyor. İşin özü ucuz düşünmek. Benim zihnimin uyanışı bir gazeteci arkadaşın “yoğurt ekşimiyor” başlığıyla yayınladığı bir yazıyı okumamla başladı.”
Sistem sizi bulunduğunuz yerden atar
Bulunduğunuz yerlerden çıkmayın. Bütün hastalıkların kökeni beslenme ilişkisini doğru kurmakla anlaşılır. Bu ilişkinin de sistemle bağını mutlaka kurmalıyız. Fabrikalar kuruldu. Sonrası sürekli tüketim nasıl olacak, örneğin hiç hareket etmeyen inek önüne konan kimyasallı yemi yiyecek, günde 60 litre süt yapacak, fabrikada metal borudan, pastörizeli, UHT’li sütler kağıt kutularda ambalajlanarak bize gelecek. Mesele süt değil mesele kağıt kutular. Hatırlayın “okul sütü” projelerini. Bütün çocuklarımız zehirlenmişti. Sonra yine hatırlayın “kuş gribi” diye bütün tavuklarımızı yaktılar. Niçin kendi sömürü çarkları dönsün diye. Bu ülke sömürge bir ülkedir. Yem veriyorlar yerseniz. Sadece ineğe, tavuğa değil biz insanlara yem veriyorlar, evlerde kahvaltı hazırlanmasın doldur kaseye “gevrekleri” boşalt kutu sütü, suyu… Çoğaltabiliriz örnekleri. Tavukmuş, beyaz etmiş yok öyle bir şey, köyde kestiğiniz tavuk kırmızıdır, iki üç saat sürer pişmesi.
Hatırlayınız lütfen tohum yasasını, meclisten geçirdiler, birlikte kim muhalefet etti? Hiç kimse. Amaçları alanları düzlemek, köydeki bir teyzem neyin ne olduğunu bilir. Bilen kimseyi istemiyorlar, sertifika istiyorlar. Endüstri olarak her şey paketleniyor. Dört bir tarafımızı marketler sarıyor, fark ediyor musunuz, alanlarınıza sahip çıkın, dik durmak istiyorsanız da arkanızı koruyun.” sözleriyle devam eden konferans bütün her şeyin beyazlaştırılmaya çalışıldığı vurgusuyla sürdü.
“Mevcut sistemin bilimle alakası yoktur. Bizim amacımız farklı bir şeyler anlatmaktır. Yeni iş gücümüz kimyasallar ve makineler, gıda otomatları. Artık banka işlemleri, alışverişler, oyunlar, eğitim hepsi kabaca kimyasallaşmış, motorlaşmış diyebiliriz. Doğal olarak bunun sonucu tümör, hastalık olacaktır. Hasta olasın ki hastaneler çoğalsın. Yani hastalıklar endüstri tarafından üretilmekte ve bizler tarafından da tüketilmektedir.
Sonuç olarak yapılması gereken belli; hastalıkların sistemle bağını doğru kurarak, alanlarınıza sahip çıkın, ulusal yazan, paketli olan, uzak mesafelerden gelen gıdalardan uzak kalma mücadelesi verin ve mutlaka soru sorun” temennilerinin ardından soru cevap bölümüyle sunum sonlandırıldı.